Bazı şarkılar insanı anlatırken bazıları kişiye yazılır. Bazıları tecrübeden doğarken bazıları hayal dünyasında yaratılır.
Bazıları ise davet eder. Ya günahtır sonu ya da sevap. Ortası yok diye sitem etmemek gerekir.
Muhammet Umut'u eve bıraktıktan sonra yoldaydı. Araba sürerken müzik dinlemek onun yogasıydı. Fakat şimdi, gerginlikten elleri titrerken hiçbir şarkı onu huzura kavuşturamazdı.
Yine aynı yoldaydı. Derya'nın gittiği yerlerden geçiyor, ona varmaya çabalıyordu. Nedenini sorgulamayacaktı. Bedeninin onu istemesi kâfiydi. Aradan geçen günler onu köpek gibi pişman etmişti. Bunu o da görsün diye gidiyordu.
Birkaç dakika sonra Derya'nın evinin önündeydi. Kaçıncı kata çıkması, hangi kapıyı çalması, karşısına çıkana ne demesi gerektiğini biliyordu bilmesine de bunlar onu rahatlatmıyordu. Sanki bir kara deliğe çekilmekteydi. Huzur bulmaya giderken kafası karmakarışıktı.
Arabayı park edip indikten sonra gökyüzüne baktı. Yine bir gece... Seda'yla geçirdiği geceninkinden farklı olmasını umdu. Çünkü sabaha kadar uyumayıp yatakta öylece uzandığı çileli dakikalar kişisel tarihine bir balyoz darbesi misali inmişti. Sahip olduğu saçmalığın farkındaydı. Bu yüzden deli doktoruna görünmek zorunda olduğunun da... Ama yapamıyordu işte. Çocukluğundan beri onu yalnız bırakmayan şeytanlardan bir türlü kurtulamıyordu. Ruhunun derinliklerine işleyen o güvensizlik duygusu, özümseyerek bir parçası haline getirdiği yapı taşına dönüşmüştü. Yapamıyordu...
Ta ki Derya'ya kadar... Belki de sorununu çözebilecek akademik yeterliliğe sahip oluşu rahatlatmıştı Muhammet'i. Yani onun yanında uyumak, duygusal bir bağın göstergesi değil de etrafa yaydığı "Bu işte iyiyim." havasının doğal bir sonucuydu. Bilemiyordu...
Bu çatışmayı yapa yapa kapıya varmıştı bile. Daha yarım saat önce ayrıldıkları için eve gelmemiş olabileceği ihtimali de o sırada geldi aklına. Belki de Umut'la geçirdikleri eğlenceli saatlerin sonunda başka bir eğlenceye doğru koşmuştu. Zaten öyle bir adam değil miydi? Herkesin gözünün kaydığı ve kayan her göze dilediğini veren bir adam...
Kendi hesapladığı ihtimalin sinir bozuculuğu ile yumruk haline getirdiği elini kapıya vurdu. Zil veya tokmak hak getire! Evde olmasını umarak bir kere daha vurdu.
Daha kapı açılmadan derin bir nefes aldı. Zira yaklaşan ayak sesleri ve mırıldanmaya yakın sesiyle Derya kapının arkasındaydı. Ama yine de içi rahat değildi. Ya eğlenceyi eve getirdiyse? Bu adam Muhammet'i delirtecekti.
Kapı açılıp da üstü çıplak, altında ise geniş bir eşofman altı ile duran Derya'yı görünce nutku tutuldu Muhammet'in. Güzel bir kadın gördüğünde de dönüp bakardı, hatta ışık görse koşardı da. Ama ömrü boyunca hiçbir erkeği bu kadar ağız sulandırıcı bulmamıştı. Bakışları onu süzerken kapıda öylece dikildiklerini de unutmuş gibiydiler.
"Muhammet?"
Sesindeki bu şaşkınlığa şaşıran Muhammet, Derya'yı süzme işini yarım bırakmak zorunda kaldı. Ne de olsa bunu biraz sonra devam ettirebilirdi.
"Merhaba."
Hala kapıyı tutmak ve evin girişinde siper almış durmakta olan Derya ise tek kaşını kaldırmış beklemekteydi.
"Evet?"
Geceler boyu yaşadıkları ve defalarca bu evde sabahlamışlığı olmasa gördüğü muameleyi hoş karşılayabilirdi. Lakin şimdi ona koyan şey, her noktasını bildiği adamın böyle yabancı durmasıydı. Sanki ona hiç sahip olmamış gibiydi... Oysa Muhammet bu meseleyi rafa kaldırdıklarını sanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.