Gün ışığı...
İnsanlar, yavrular ve çiçekler... Güzel olan ne varsa aynı tepkiyi verirdi ona. Güneş yol gösterir, güneş yol olurdu. Güneş hayat verir, alınan hayatların ardından yeni bir gün doğururdu.
Yaşadığı yıkımın üstünden çok geçmemiş gibi hissetti. Dört yıl olmasına rağmen hâlâ ilk günkü gibiydi. Bağlılığından, bağımlılığından, bağlayandan kopuşunun üzerinden dört yıl... Geçip gitmişti.
Gün ışığıydı onu kurtaran, yeniden hayata bağlayan. O yeniden doğuş sabahında uyandığında geceden kalma bedeninin de sıcacık olduğunu duyumsamıştı, adeta bir güneşti. Sıcaklığın kalbine ulaşması çok sürmedi. O kadar uzun süre kendini bir hiç olarak görmüştü ki, güneşin aydınlattığı parlak, beyaz, güzel bedenin sahibi olduğunu bir süre kavrayamadı.
Yataktan kalkmaya mecal bulamamıştı önce. Uzunca bir süre bakımsız bıraktığı odasını, ilgisiz bıraktığı kıvrımlarını, fedaî saydığı zihnini inceledi. Kendine ne yapmıştı böyle?
Üniversitedeki ilk döneminin ardından ABD'ye geçiş fırsatı yakalamıştı. Annesi ve babası otel derecelendirme müfettişiydi. Bu yüzden çocukluğu, yabancıların akın ettiği otellerde koşturmakla geçmişti. Gençliği ise aynı yerlerde çalışarak... İngilizceyi ana dili gibi konuşuyordu. Rusça anlaşabiliyor, Fransızca kavga edebiliyordu.
Dilin avantaja dönüşmesi de bu sayede mümkün oldu. Zaten iyi bir puanla girdiği psikoloji bölümünde bir de dikkat çeken tipi ve pozitif enerjisi olunca hızla tanınmak gayet doğal bir sonuçtu. Western Michigan Üniversitesi macerası da böylece başlamıştı. Gidişinin ardından iki yıl hayatın tadını çıkara çıkara, kaynayan kanının önüne geçmeden yaşadı.
Sonra ne olduğunu bilemeden kendini, bölümün en prestijli hocasının yatağında buldu. Gabby, dersine giren hocalardan biriydi ve sürekli atışırlardı. Muazzam bir psikoloji bilgisine sahipti. Zaten Derya'yı avucuna almasını da bu sağlamış olmalı. Kesinlikle güzel bir kadın değildi. Fakat seksi vücudu ve keskin zekası, etrafındaki kadın-erkek herkesi hayran bırakmaya yetiyordu. Ona kapılmakta gecikmedi Derya. Kapıldı ve nihayetinde boğuldu.
"Peki. Biraz da annenden bahsedelim. Daha önce telefonunu kurcaladığı olmuş muydu?"
Daldığı gün ışığından, otomatikleşen sorgu ağzıyla kurtuldu. O, not alarak dinleyen bir psikolog değildi, sadece dinlerdi. Sıkı bir hafızaya sahip oluşunun avantajını kâra çevirenlerdendi yani.
"Evet."
Eli yine sakalına gittiğinde kendine kızdı Derya. Uzatalı çok olmadığı için dokunmak müthiş bir haz veriyordu. Erkekler, kadında kıl-tüy sevmezken kendi kalın postlarına dokunmayı bir ayrıcalık sayarlardı. Ataerkil bir içgüdüyle çenesinde salınan eli, konuştuğu için hafifçe sallanmıştı:
"Bu son durumun doğmasına sebebiyet verenin de, annene bu rahatlığı sağlamış olman olduğunu düşünüyor musun?"
Karşısındaki çocuk tipik bir yalancı içe kapanık modeldi. Güzel bir yüz ve narin bir bedeni varken herkes ondan neşe saçmasını beklerdi elbet. Oysa içinde kopan fırtınalar ve bundan kaynaklı karanlık yan, bu insanların yakasını ölene dek bırakmazdı. Abisi ile tamamen zıt karakterlerdi, çatışmalarının kaynağı da tam olarak buydu.
Abisi... Muhammet... Tam bir hödük! Omuzlarından duvara çakılası...
Umut ona cevap vermek için gayet uzun bir cümle kurmayı tercih ederken, dakikalar önce tanıştığı Muhammet'i düşündü Derya. Giydiği koyu lacivert takımın içinde, kuru temizleme ile dezenfekte edildiği her halinden belli bembeyaz bir gömlek vardı. Dik yakalı... Uzun boynuna yakıştırdığı için böyle giyinmeyi alışkanlık etmişti belli ki. Kıyafeti kadar soğuk ve donuk bir yüz ifadesi vardı. En son doğduğu zaman gülmüş olmalıydı. O da istemsizce kasılmış kaslara şükredilesi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.