Aramızda Sıradağlar

2.7K 241 118
                                    

2 yıl sonra...

"Ben çıkıyorum."

Kapı arasında duran genç, gitmek için icazet istiyor gibiydi. Oysa Derya'nın, kendi dışında kimsenin sorumluluğunu almaya tahammülü yoktu. Kişinin kendine odaklanması yaşam kalitesini artırıyordu ve bu duruma alışmıştı. Vazgeçmek istemiyordu. Yine de geceleri birlikte geçirdiği birine ilgisiz davranma lüksü yoktu.

Hele bir de ufaktan ufaktan tutulmakta olan birine...

Polat üniversite öğrencisiydi. Kampüs sınırları içinde tanışmışlardı ve sık sık görünce birbirlerini, Derya'nın iletişim performansını çok kullanmasına gerek kalmadan ortak ortamda buluşmuşlardı. Zaten onun kadar dikkat çekici bir çocuğun, Derya'nın çekim alanından kaçması mümkün değildi. Bölümünün hatta fakültenin açık ara en yakışıklı öğrencisiydi. Güzel sanatlar fakültesi 3. sınıfta ve heykel birimindeydi. Combo hediye misali...

Derya'nın onu istemesi için gerekli tüm şartlara sahipti yani. Bedensel albeni, yaratıcılıktan kaynaklı derinlik ve kendine yönelen meraklı gözler. Zaten kim, dikkatini çekemediği bir insanla zaman harcamak isterdi ki? O kişi kesinlikle Derya değildi. Bulunduğu ortamda en cezbedici kişi olamıyorsa, en cazibi cezbeden kişi olmalıydı. Yoksa rahat etmezdi.

"Seni bırakabilirim."

Cevabı biliyordu.

"Hayır, teşekkürler." tabii ki...

Vestiyerdeki aynada kendini son kez kontrol ettikten sonra Polat'a yöneldi. Öpülmeden gitmek istemediğini biliyordu. Küçük aşığı, dokunsal bir tipti. Heykeltıraş olması tesadüf değildi yani. Konuşmadan anlaşmayı seviyor olması ise Derya'nın işine geliyordu. Daha çok icraat, daha az paylaşım ve baskı...

Ona doğru yürüyüp almak için beklediği öpücüğü verirken elleri istemsizce boynuna kaydı. Kalp atışını şah damarından hissedebiliyordu ve dokunulduğu an yaşadığı heyecanın, bu şekilde somutlaşması Derya'nın bacağının arasında minik bir Etna doğuruyordu.

Polat ona iyi geliyordu. O da muhtemelen Polat'a... Bir şeyler tıkırında gidiyordu ve pek çaba sarf etmeden olması da Derya'nın hoşuna...

Gencin dudağına ıslak ve tutkulu bir öpücük kondurduktan sonra usulca çekilirken parmaklarının ucunda titreyen damarın, konuştuğu için daha da hareketlendiğini hissetti.

"Bir şey soracaktım."

Gözleri hâlâ kapalıydı. Sanki açamıyor, açmıyordu. Dışarıda da bu kadar naif ve uyumlu olan karakteri, Derya'ylayken tavan yapıyordu.

Biraz rahatlaması adına ondan uzaklaşıp ayakkabılarını giymeyle ilgilendi Derya. Böylece yumurtlayacağı şeyi, daha rahat çıkaracaktı.

"Hayal Kahvesi'ne gidecek bizimkiler. Suzan Kardeş çıkacakmış. Biliyorsun Reşitler Balkan göçmeni. Seviyorlar bu müziği. Beni de dav-"

"Gelirim."

Yüzüne bakmasa bile mimiklerini tahmin edebiliyordu. Önce kaşlarını kaldırmış ardından yere bakarken gülümsemiş olmalıydı. Bu kadar tatlı olmak suç sayılsa Polat'ı müebbetten zor kurtarırdı.

"Harika. Onlara anlatmadım ama zaten ç-"

"Benim için sorun yok Polat." Ayakkabılarını giydiği için dik durup önüne geçmişti. Heyecan meyecan güzel işlerdi de fazlası can sıkabilirdi. Belli bir yaşın altındakilerde de bu vardı işte. Ne kadar yakışıklı olursa olsun aşmaları gereken bazı basamaklar vardı.

"Tamam o zaman. Ararım ben seni."

"Ara beni."

Dişlerinin arasına yerleştirdiği ince dudağı, bu hareketten sonra daha da belirginleşen minik sivri burnuna odaklanmasına neden oldu. Şimdi çıkmazlarsa onu tekrar yatağa atacaktı. Olgundu ama o kadar da nefsine hâkim bir keşiş değildi. Abartmasındı.

Polat merdivenlere yönelince o da evin kapısını kilitleme işine girişti. Ona biraz zaman tanıyıp binadan çıkmasını bekleyecekti ki gerginliği azalaydı. Yoksa cidden çocukça bir muhabbetin sarmalında dönüp duracaklardı.

...

"Bu ay bana yıkmaya çalıştığın üçüncü angarya Şevval."

"Ne angaryası ya? Sen değil miydin para biriktirmem lazım, diyen? Al sana fırsat. Bir hafta yokum, tamamı senin."

Dekanlıktan çıkar çıkmaz peşine takılan kadın, üflense yıkılacak kadar zayıf olsa da alerjisi olanı bir saniyede devirecek polenden farkı yoktu. Ömrü tüketiyordu.

"Zaten Aynur Hoca'nın ne zaman çağıracağı belli olmuyor. Başkasını ayarla."

Motora binmek üzereyken minik elleriyle gidonu tutup gitmesini engellemeye çalıştı.

"Kuzenin düğünü var, diyorum ya! Yaralı parmağa işemiyorsun valla."

"İçindeki mahalle kızına merhaba Şevval. Zorda kalınca dilini ele geçiriyor anlaşılan."

"Samimi bir dil kullanarak ne kadar müşkül durumda olduğumu anlaman için uğraşıyorum."

Biraz daha uğraşsa gözlerini birbirine o kadar yaklaştıracaktı ki masum bir köpekten farkı kalmayacaktı. Ajitasyonu iyi beceriyordu, mesleğin kurnaz tarafları...

Bir süre öylece birbirlerine baktılar ve kurtulamayacağını anlayınca:

"Tamam ama söz veremem. Yedekte birini tut."

Son kelimesini beklemeden arkasını dönüp giden kadına öylece bakakaldı. Nasıl oluyor da her seferinde tongaya düşebiliyordu hayret! Bir an önce mezun olmalı ve bu ayak işlerinden kurtulmalıydı.

Motora binip çalıştırdıktan sonra Güzel Sanatlar'a çevirdi rotasını. Akşam planı için Polat'ı alacaktı. Önce bir şeyler yemeleri gerekiyordu. Yoksa genç aşığı içmenin dozunu kaçırdığı an yere yığılırdı.

Bir an, bu kadar uğraşmaya değip değmeyeceğini düşündü. Etrafında bu tip ilişkilere alışkın onlarca erkek vardı. Ki çoğu için cinsellik sadece ihtiyaçtı ve olası bir ilerlemede hemen kaçarlardı. Yıkılamayan tabuların görünmez tuğlaları hepsi... Acınası...

Kaskını takmadan ilerlediği için her şeyi rahatlıkla işitebiliyordu. Güzel Sanatlar'ın önüne gelince durdu ve telefonunu çıkarmak için kotunu zorladı. Bu sırada, çaprazında duran ağacın altından gelen sesi duydu. Müzik bölümünden gençler olmalıydı zira sesleri harikuladeydi.

Biri bağlama tıngırdatırken öteki ikisi şarkıyı aynı anda ve makamda söylemekteydiler. Algıladığı an tanıdığı, hatırladığı bir şarkıydı. Duymazdan gelemezdi.

Dalıp gitmek üzereydi...

Şimdi ne yapıyordu acaba? Hâlâ bu şarkıları dinliyor muydu mesela? Hâlâ öfkeli ve kırgın mıydı?

Arada bir onu düşündüğüne emindi. İnsanları, hatta Muhammet gibileri bir parça tanıyorsa özlediğine kalıbını basardı.

Fakat onca zaman içinde bir kere bile aramamış, hiçbir kanaldan ulaşmaya çalışmamıştı. Bu da Muhammet kadar fevri bir tipin, kendini iyi tuttuğunu gösteriyordu. Şimdiye kadar dönmediyse artık dönmeyeceğine delaletti yani, boşa beklemiş olurdu.

Şarkı kulağında çınlamaya devam ederken Polat girdi manzaraya. Göz göze geldikleri an gülümsemişti. İstemsizce çekiliyordu ona. Nedenini de iyi biliyordu: Karşılık bulmak, her kayanın aşınma şekliydi. Derya da nasibini almak zorundaydı.

Son dizeye geldiklerinde içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Melankoli, arabeske ne zaman evrilir, diye sordu kendi kendine. Cevap ise Polat yanına vardığında belirmişti.

Duygularını bastırmayı başardığın andı o. Çünkü tüm arabesk, pişmanlıklar üzerine kuruluydu.

Peki ya Derya? Pişman mıydı?

Palindrom Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin