İniltiler... Zevkin doruk noktasının prelüdü gibidir. Bedenler birbirine çarptıkça çıkan ses kâfi gelmediği için, kısık ve kesik iniltilerle ona yön vermek gerekir.
Derya, üzerinde zıplayan kadının bunu amaçladığını biliyordu. Çünkü az önce zaten boşalmıştı. Şimdi Derya'ya çalışıyordu.
Kadınların zaafı da buydu: Doğdukları günden itibaren erkeklerin dünyasını renklendirme çabası... Başka kadınlarla girdikleri rekabet, daha güzel hatta en güzel olma kaygısı hep bunun tezahürüydü. Adamını arşa çıkarma amacı...
Bir süre sonra ona istediğini verdi Derya. Dakikalar önce taktığı kondomun içine akarken aklına Amerika'da yaşadığı ilişkiler gelmişti. Farklı bir dünyaydı onlarınki. Sorunları vardı elbet ama dürtülerini bastırmanın nasıl daha büyük sorunlara yol açtığını en acı yoldan öğrendikleri için özellikle cinsel alanda devrim yapmışlardı.
Buradaki gibi değildi yani. Libidosu yüksek bir erkek sapık, normal standartta işleyen bir seks hayatına sahip kadın ise kaşar diye anılmıyordu. Daha sağlıklı bir cinsel hayat, daha az sorun demekti. Hatta birçoğu amacın ne olduğunu bildiği için haftalık sağlık raporunu yanında taşırdı. Prezervatif kullanmayı sevmeyenler bile örgütlü ve planlıydı yani, hazların resmî getirisi...
Nefes nefese kalan Derya'dan gözlerini ayıramayan kadın ise Sude'ydi. Birkaç hafta önce yazışmaya başladıkları ve nihaî hedefe ulaşmayı umduğu... Yanılmadığını görmek Derya'nın afrodizyağıydı. Daha ilk bakışmalarında Sude'nin bunu istediğini biliyordu. İnkâr etmek boşunaydı.
Usulca içinden çıkardığı uzva dönüp baktı Sude. Anlaşılan emin olmak istiyordu. Plastiğin içine sıkışmış sıvıyı görünce yüzüne bir gülümseme yerleşti ki asıl can alıcı noktaydı: Başarmıştı! Prenses Sude, prensi Derya'yı boşaltarak dünyayı kurtarmıştı.
Onlar sevişmeye başlarken attığı mesaja karşılık geldiğini duyuran zil sesi böldü olayı. Derya kadının yüzüne gülümseyip sıkı kalçalarını avuçlayarak onu yatağın boş tarafına uzandırdı. Dudaklarına da minnet dolu olduğuna emin bir öpücük kondurup yataktan çıktı. Komodinin çekmecesini açıp içinden birkaç peçete çıkardıktan sonra kendini kısmen temizleyerek şarjdaki telefonunu almak üzere yürüdü. Sude'nin onu arkadan incelediğini biliyordu. Zaten ense ve sırtındaki dövmeleri de bunun için yaptırmıştı. Yüzünü kullanmadığı zamanlarda bile etkilemek istiyordu insanları.
Sude ona bir şeyler anlatmaya başlarken bir yandan dinleyip öte yandan mesaja göz gezdirdi. Tabii ki Muhammet'ti. İki haftadan uzun bir süredir döşüyordu, inatçı homofobiğinin bacak arasına giden yolun taşlarını. Onu kendinden bile utandırmaya sürükleyecek kadar arzulu hale getirmenin taşlarıyla örülü bir yol bu.
Yöntem ise belliydi:
Kurban merkeze oturtulur.
Hakkında öğrenmek istenen ne varsa, işe yaramayacak fakat önemli olduğu düşünülecek saçma başka sorularla beraber sorulur.
Tüm saf duygularla, karşısındaki kişi tarafından tanınmak istendiğini sanan kurban, usul usul verir bilgileri, okşanan gururudur.
Örneğin ne tür porno izlediğini öğrenmek istiyorsundur. Direkt sormak ortamın büyüsünü bozacağı için üstünü kadife bir kılıfla örtüp "Bağlanmak senin için ne ifade ediyor?" dersin. Mesajı okuyan kişi için kinayeler gizlidir bu sözde, cevap ise her zaman "Sevdiklerime bağlıyımdır." olur. Oysa akıl fikir hep bileklerdedir. "Acaba" diye düşünür kurban "beni bağlamak mı istiyor?". Ardından masum bir seçenek sunulur tepside. "Bazen bir kemer bile yeter bağlamaya, sevgi o kadar da vazgeçilmez değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.