Tarih tekerrürden ibarettir, derler. Yanılıyor olmak da bu kurala tâbi miydi?
Bu defa kendi evinde, kendi yatağında ve yine aynanın karşısındaydı. Dünkünden daha dağılmış vaziyette ama aynı ruh halinde. Ölüm bugün de gelebilirdi, gelecekte de... Tekerrür, mutlaka bir gün edecekti. Fakat ölüm bir kerelikti. Bazen hak, bazen görevdi.
Ama şimdi gelse fena olmayan şeydi ve çok şey çözerdi. Öncelikle de kafasının içindeki gümbürtüye dokunsa minnet duyardı. En azından huzur verirdi.
Daha birkaç saat önce 'asla' bile demeyeceği kadar ona uzak olan bir şey yapmıştı. Sarhoş değildi, kafası bulanık hiç. Sadece kızgındı. Ve hıncını çıkarmak için olmayacak bir yol seçmişti.
Aynaya bir kere daha bakıp kaşlarını çattı. Gözü dalıp gitmek üzereyken telefonunun çalma sesiyle irkildi.
Derya'nın evinden çıktığından beri defalarca çalmıştı ve sırf duymamak için yatağa girer girmez uzak bir yerlere fırlatmıştı.
Yaklaşık dört saat uyumuştu ve bu süre zarfında Derya'nın daha neler yazmış olabileceğini deli gibi merak ediyordu.
Telefon çalmaya devam ederken yaptıkları gözünün önünde canlandı. Hayatında ilk kez bu kadar kontrolsüz davranmıştı. Derya'yı çekici bulduğunu inkâr edecek değildi. Bunda bir sorun görmüyordu çünkü nasıl ki kadınlar, güzel bir kadın gördüğünde dönüp bakarsa erkekler de yakışıklı, alımlı bir erkek gördüklerinde alıcı gözle bakardı.
Fakat yine de vücudunun böyle bir tepki vereceğini o bile tahmin etmiyordu. Kapısına gitmişti çünkü onunla konuşmalı hatta yüzleşmeliydi. Umut'un son günlerde sarf ettiği tüm sözlerin kaynağının o olduğunu biliyordu. Kardeşini tanırdı. Hırçın ve oyuncu bir tipti ama bu kadar sivri dille savaşmak ona göre değildi. Derya'dan feyzaldığı kesindi. Bu yüzden oradaydı. Uyarmalı ve yola getirmeli.
Derya'yı görünce içindekileri dökeceğini düşünmüştü. Ama o, gece yarısı bile dağılmayan çekiciliğiyle karşısında durduğu an Muhammet'in içinde bambaşka bir nokta alev almıştı. Beynindeki nöronlar, ışığı gören pervane gibi hizaya dizilip kaynağa uçmuştu. Eline koluna hâkim olamaması bundandı. Ona dokunurken bile titremişti. İçindeyken dahi... Delirecekti.
Bu rahatsız edici görüntüler gözünde tekrar canlanınca hızla ayaklanıp yataktan çıktı. Duş almalıydı. Vücudunun ön kısmı Derya'dan izler taşıyordu, onlardan kurtulmalıydı.
...
"Dön!"
"Muhammet dön, dedim."
"Lütfen."
"Kimseye anlatmayacağım. Gel de konuşalım."
Derin bir soluk aldı. Alt kattaki depoda bulunan ziraî ilaç ve gübrelerin karışımından oluşan kokuyu da çekmek zorunda kaldı.
Bayiye gidememişti. Derya'nın onu aramak için bakacağı ilk yer oraydı sonuçta, gidemezdi.
Haftada iki kere gelip kontrol ettiği ama başına halasının küçük oğlunu oturttuğu toprak analiz şirketindeydi. Diploması ve deneyiminin yanında şirketin büyük hissedarıydı da. Ondan birkaç yaş küçük kuzenine iş kazandırmak ve sevdiği toprakla iç içe kalabilmek adına kurmuştu şirketi. Amacına da ulaşmıştı.
İyi kazanıyor, kazandırıyor ve en önemlisi deşarj oluyordu. Toprak çok güzeldi, ne versen onu alıyordun ve arada bir karşılık vermese bile hiçbir zaman nankörlük etmezdi.
Elindeki telefonun ekranı kararınca tekrar açtı. Derya'nın mesajları, o evden kaçarak uzaklaşmasının hemen ardından yollanmıştı. Diğer mesaj seslerinin sahibi ise Seda'ydı. Yani yakasına yapışacağını düşündüğü Derya'nın günahını almıştı. Adam sandığından daha gamsız çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.