Bu kadar çok kıyafet almak için kafayı yemiş olmak gerekirdi. Aynı tişörtten üç tane almak ise tamamen inceleme konusuydu. Ama şu an o kadar yoğundu ki incelemek bir yana, katlamaya bile fırsatı yoktu.
"Sana inanamıyorum."
Annesinin dünden beri başının etini yemesi de cabasıydı elbet.
"Yani en fazla bir yıl dayanabildin ya bize, yuh olsun."
Yüzünü ona dönmeden, elindeki işi devam ettirerek cevapladı:
"Anne. Sana belki de... Biliyorsun ki babama katlanmak için en az senin kadar taş yürekli olmam gerekiyordu."
Ensesine çarpan yumuşaklıkla irkildi. Çorap yığınından bir tane alıp fırlatmıştı.
"Ev ayarlayabildin mi?"
"Hayır. İki hafta üniversitenin misafirhanesinde kalacağım. Aynur Hoca ayarladığını söyledi. Zaten eşyaları göndermeniz de biraz sürer."
Arkasından ayrılıp yanına gelerek ayakta beklemeye devam etti annesi.
"Aynur Hoca?"
Annesinin sesindeki imayı görmezden gelmesi mümkün değildi. Zaten dikkate alınsın diye üstüne bastırıla bastırıla söylenmişti. Her ne kadar Gabby olayının ayrıntılarını bilmese de oğlunun hocalarla olan ilişkisinin pek de akademik kalmadığından haberdardı.
"Türkiye'ye döndüğümde de yanında kalmıştım anne. Senin çilek reçeli yolladığın hani."
Beklediği cevabı alamamış olmanın memnuniyetsizliği ile yanından geçip giderken:
"Zaten emekliliğim, yanlış yerlere reçel yollamakla geçiyor."
Tamamen uzaklaşmadan kolunu uzatıp tuttu annesini bileğinden. Yavaşça kalktı yerinden.
"Sen ayrılık acısını böyle mi yansıtıyorsun bakayım, hmm?"
Kolları arasında kaybolan kadının sıcak bedeni içini ısıttı. Çok şanslıydı. Böyle bir aileye sahip olmak, her fâniye nasip olmazdı.
"Sus! Artık senin de düzenli bir hayatın olsun istiyorum. Oradan oraya savrulmaktan sıkılmadın mı oğlum?"
Omuzlarından sıkıca tutarak onu kendinden uzaklaştırıp gözlerine sabitledi bakışlarını. Cevabının doğruluğuna anca o zaman inandırabilirdi.
"Yan dal için gidiyorum anne. Ayrıca İstanbul'u sevdiğini söylüyordun. Sık sık görmen için sebep olur işte."
Gözleri dolan kadın, bastırmaya çalıştığı gülümsemesine rağmen konuştu. Ellerini oğlunun yanaklarına çıkarmış ve onu kafeslemişti. Sevgisini bu yolla sunardı hep. Dokunması yeterdi.
"Sen benim canımsın. Mutlu olmanı istiyorum artık."
Derya da ellerini annesininkilerin üzerine koyarak onu teskin etmeye çalıştı. Biraz daha böyle dursalar o da ağlayacaktı. Ama bunu annesine yapmazdı. Gidişinin normal olduğunu hissettirmek zorundaydı.
"İnanmazsın belki ama..." derken tekrar göğsüne doğru çektiği bedenin arkasına doğru konuşmaya devam etti.
"Bu defa olacağım."
"Sen önce paranı deri parçalarına gömmemeyi öğren."
Babasının kapının önünden gelen sesi ikisini de aniden ayırmıştı birbirlerinden.
"Yerinde olsam çok konuşmazdım tatlım. Sonuçta Derya'nın eskidi diye birilerine vermem için ayırdıklarını çaktırmadan giyiyorsun."
Derya kaşlarını kaldırıp edindiği bu bilgiye şaşırmaya çalışırken annesi, babasının yanına varmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.