IKO IKO

2.3K 245 87
                                    

Kalabalığın içinden sıyrılıp tam dışarı çıkacakken omzunu sıkan elin sertliği ile hedeflediği yerden uzaklaştırdı gözlerini. Bunu yapan insan olamazdı zira kimse, bir canın omuzdan çıkacağı şekilde dokunmazdı.

Dönüp yüzüne baktığı sırada aynı anda gülümsemesine de engel olamadı. Yiğit'ti.

"Kuzen ne haber ya?"

Çocukluğunun en güzel anılarında başroldeydi Yiğit. Uzun zaman önce başka bir bölgeye giden üvey amcasının tek çocuğu. Adam ailenin geleneklerinden o kadar uzaktı ki, tek çocuk yapmış olmanın ceremesini çekmeye daha fazla katlanamamış ve pılıyı pırtıyı toplayıp taşınmıştı. Yiğit ailenin açık ara en iri kıyım çocuğuydu. Şimdiki görünümüne bakarak da anlayabilirdiniz zaten. Adam yürüyen pota direğiydi. Evin ön kapısından girmiş olmalıydılar, yoksa onu fark etmemesi mümkün değildi.

"Lan! Hani yarın gelecektiniz?"

Bir yandan konuşup öteki yandan sarılmaya çalıştılar. Gerçi ikisi de bu konuda çok başarılı sayılmazlardı ama yine de denemiş olmak yeterdi.

"Senin kılıbık damat hallerini görmek için erken geldim."

O sırada ailesinin yanında, eve gelen öteki misafirleri içeri davet eden Seda'ya çarptı gözleri. Onlara doğru geliyordu.

"Hayatım Hikmet dayımlar geldi. Tanışsana."

Öyle huzur veriyordu ki bu yüz ona, sürekli gülümseyen ifadesi solmasın diye Hikmet dayıyı omuzunda bile taşıyabilirdi. O Seda'ya bakarken Yiğit de kulağına eğildi.

"Tam zamanında gelmişim."

Sırtına, az öncekinden daha az acıtan iki tokat indirdikten sonra Seda'ya doğru ilerledi. Tanıtılmayı beklemeden elini tuttuğu kızı kendine çekip samimi bir şekilde sarılırken Muhammet'in içinde kahkaha atan bir adam belirmişti. İnadına yaptığını biliyordu. Ailelerinde, kızlarla erkeklerin teması çok hoş karşılanmadığı için birbirlerine sürekli böyle şakalar yaparlardı. Göz ucuyla ona bakarken bu günlere atıfta bulunduğunu biliyordu.

Dikilmekten vazgeçip misafirlere doğru hareket etti. Annesinin evinde dünürleri topladıkları bir davet veriyorlardı. Düğün bir hafta sonraydı ve yakın akrabanın birbiriyle tanışması adettendi. Önce mevlit okunacak, ardından yemek yiyeceklerdi. Seda'nın ailesi, kendinki kadar muhafazakâr olmadığı için uyum sağlayabileceklerini pek düşünmemişti ama korktuğu gibi olmadı. Aileler de en az gelin ve damat kadar sıcakkanlı davranıyordu birbirine.

Her şey güzel ilerliyordu.

...

Gecenin sonunda yorgunluktan dizleri ağrıyordu. Bahçedeki sandalyelerden birinde bulunan Yiğit'in yanına gidip oturdu. Düğün bitene kadar onlarda kalacaktı.

"Seni ne zaman başgöz ediyoruz, söyle bakalım."

Yiğit elindeki telefonu masaya bırakıp ona dönerek:

"Ben senin kadar cesur değilim." dedi.

Cesaret? Yaptığı şeyin bu olduğuna emin olmasa da kafasını salladı. Kimse onun, gerçekten ne düşündüğünü bilmek zorunda değildi.

"Bekarlık sultanlıktır, diyorsun yani."

"Bugünü gördükten sonra asıl sultanın sen olduğunu anladım. Yahu o neydi öyle, artık ikiye katladın aileyi. Kızın akrabaları Hindistan gibi."

Gülümseyerek karşılık verdi. Haklıydı, Seda'nınkiler epey kalabalıktı. Çok çocuklu aile olmak bu tip durumlarda göğüs kabartırdı.

Oturduktan sonra gözlerini gökyüzüne çevirdi. Hava soğumuştu artık. Yazın o serin esintili geceleri kalmamıştı.

Palindrom Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin