Yine daldığını fark etti.
Birkaç gündür böyleydi, gözleri azat halde. Kafalarına göre hareket ediyorlardı. Buldukları yola dalıyor, istemsizce kayıp gidiyorlardı.
Aslında sebebi biliyordu. Şu an bir ikilem içindeydi. Belki de bir parça vicdan azabı...
Azabın adı Muhammet'ti.
Umut'un olayından beri sürekli mesajlaşıyorlardı. Daha doğrusu Derya yazıyor, Muhammet de mecburen cevap veriyordu. Normal şartlarda bu kadar çekingen ve hevessiz birine üç saniye harcamazdı. Ama yola çıkmıştı bir kere, artık bırakmazdı.
Gözlerini daldığı yerden zorla çekmeye çalıştı. Hazırlanmalıydı. Metazorik olarak kendini davet ettirdiği bir geziye katılacaktı. Muhammet'le... Mümkün mertebe dip dibe...
Telefonu bir kere daha öttü. Sabahtan beri kaçıncı olduğunu saymamıştı bile.
"Motorda kararlı mısın?"
Gidecekleri yere aynı araçla gitmeyi teklif etmişti Muhammet. Bu durum Derya'nın işine gelirdi. Bir saate yakın muhabbet ve yakınlaşma fırsatı demekti. Fakat düşünmeye ihtiyacı vardı, ayrıca hız kazandırayım derken ivme kaybettirmek istemediği bir noktadaydı ilişkileri.
"Gerektiği kadar yakın, yettiğinden az bilgi içeren, fazlasıyla davetkâr ve bir o kadar da korkutucu..."
Harika! Gözlerinin dalıp gittiği yetmezmiş gibi bir de sayıklamalar başlamıştı! Bin bela! Kafası karışıyordu ve Derya'nın kontrol edemediği nadir noktalarındandı bu.
"Derya Bey saat 10 randevunuz geldi."
Yola çıkmadan önce bugünkü işlerini bitirmeliydi. Sesin geldiği yöne bakınca güzel bir kadın buldu karşısında. Zarif ve naif. Biraz da utangaç. Belli ki buraya gelmekten esef duymakta.
Aslında güçlü olmayan kadınların, öyleymiş gibi davranma sevdasına hastaydı Derya. Oysa bazıları yönlendirilmek, hükmedilmek, prenses gibi bir köşede oturmak için doğmuşlardı. Doğalarıyla barışmak bu kadar zor olmamalıydı.
"Tamam Hacer, çıkarken kapıyı kapa lütfen."
Elinde olmadan burnunu okşadı. Arada bir sızlıyordu. İyileşmesi zaman alacaktı ve tamamen unuttuğunda canını yakanın canını yakmış olmayı umdu.
Bunun adı intikam değildi. O darbeleri almadan önce kafasına koymuştu. Muhammet'le tek işi vardı, o da Umut'u ve onun gibi olmayanları anlamasını sağlamak. Bunu yapacak ve ondan uzaklaşacaktı. Evet, buydu!
"Neden oturmuyorsunuz Zeynep Hanım?"
Eliyle gösterdiği koltuğa bugüne kadar kaç kişinin oturduğunu düşündü. Doğduğu şehre döneli çok olmamıştı fakat namı hızla yayılmıştı. Çünkü işini iyi yapardı Derya, temiz çalışırdı. Kırka yakın kişiye danışmanlık edip sorunlarını dinlemişti. Birçoğunu asıl muhataplarına -psikiyatrlara- yönlendirip belki de hayatlarını kurtarmıştı. Geri kalanlar için yaptığı tek şey ise ayna olmaktı. Zira insan huzuru en çok, kendini bildiğinde bulurdu.
Kendi koltuğuna doğru yürürken alelacele cevap yazdı Muhammet'e. Biraz da düşüncelerini ondan uzaklaştırması gerektiğini anladı. Birkaç dakikalık östrojen yüklemesinin herkese faydası dokunurdu, açıktı.
"Senin düldül ile gidersek yola bakamamaktan çekiniyorum açıkçası."
Eh, yatağı ısıtmakta fayda vardı. Kendi ne kadar soğuk olursa olsun her insan sıcakta mayışırdı.
...
"Buraları öğrenmek için ne kadar gezdin kim bilir?"
Derya hem hayran hayran izlediği manzarayı telefonuyla ölümsüzleştiriyor hem de duygularını en saf şekilde dile getirmeye çalışıyordu. Tam arkasında duran Muhammet'in ise onu süzdüğüne emindi. Eh, o da manzaranın tadını çıkarsın diye az uğraşmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.