Hasret Rüzgarları

3.8K 308 95
                                    

Siyah tişörtünü kafasından geçirdikten sonra aynada kendini gördü Muhammet. Baktığı şey kendiydi ama gördüğü değildi. Yabancı birine bakıyor gibi hissetti. Ne yapıyordu burada? Kendini nasıl bir batağa sürüklemişti?

Bulacağı cevaplardan memnun olmayacağını bildiği için sorgulama işini yine erteledi. Elbet bir gün göz gezdirirdi.

Odadan çıkıp salon ve dış kapının birleştiği kısma geçti. Derya'nın duşta olmadığını, banyonun kapısının önünden geçerken anlamıştı.

Gelirken her şey daha kolay oluyordu. İkisi de bedensel ihtiyaçla yandığı için neredeyse hiç konuşmadan işe koyuluyorlardı. Vücutları artık birbirini tanıyordu. Muhammet Derya'nın neresine dokunacağını, Derya da ona nasıl zevk vereceğini iyi biliyordu.

Lakin giderken tüm bu heyecan dindiği için ateş ve barut ortadan kalkmış, küle dönmüş oluyordu. Bu da aptal bir sessizliğe meydan vermekteydi. Ne Muhammet bir şey söyleyebiliyor ne de Derya konuşma girişiminde bulunuyordu. Oysa mesajlaşırken daha rahattılar. Yüz yüzeyken ise işler sarpa sarıyordu.

Elindeki telefonu cebine yerleştirip salonun bitimindeki mutfak tezgahına dayanmış, kahvesini yudumlayan Derya'ya baktı. Gözleri dalmış gibiydi.

"Ben çıkıyorum."

Geldiğini çok daha önce fark ettiğine emin olduğu Derya, gözlerini yavaşça, daldığı yerden kaldırıp ona çevirdi. İçine köklerken bakışmak hoşuna gidiyordu ama böyle anlarda kaçma dürtüsü uyandırdığı kesindi.

Cevap beklemeden kapıya döndü yüzünü. Derya ise çok soğuk bir tonda:

"Salı günü Antalya'da olmam gerekiyor."

Ne diyeceğini bilmediği için yüzünü dahi dönmedi Muhammet. Elini kapının koluna yerleştirip hafifçe görünecek kadar çevirdi başını.

"Tamam."

Ne diyebilirdi ki? 'Döndüğünde görüşürüz' dese saçma olurdu çünkü neredeyse her gece gelse bile sonraki gün için garanti veremiyordu. Zira gün boyu, kitabında yazanlar ile onu yakacaklar arasında gidip geliyordu. Akşam olduğunda susamaya başlıyor, sonrasında olanlar ise malum: Soluğu Derya'nın yanında alıyordu.

"Sen de gelsene."

Kapıyı açmaya meyilli eli şimdi gerilmişti işte.

"Gelemem."

Daha fazla uzatmadan çıkmalıydı. Kapıyı açıp bir miktar aralasa da Derya devam etti:

"Böyle sürmeyeceğini biliyorsun değil mi?"

Sabit tuttuğu sakinliği sesinden uzaklaşmaya başlamıştı. Bu yüzden dönüp yüzüne bakma gereği duydu.

"İstemiyorsan sürmez."

Bunu söylerken çenesini kasması gerekmişti. Niyetinin ne olduğunu kendi bile bilmezken kimseye yön vermek istemiyordu çünkü.

Kapıyı biraz daha açınca Derya sesini yükseltip yerinden ayrılmıştı bile:

"Beni sikmeyi ne kadar çok istediğini bir de senden duymak istiyorumdur belki!"

Bu söz hem kendi kulakları hem de kapının dışındaki koridorda yankılanınca önce dışarıya bakıp kapıyı kapadı, ardından içeri dönüp Derya'ya ölümcül bir bakış attı.

"Sessiz ol!"

Aldığı yanıt ise umursamaz bir göz devirme olmuştu.

"Kimse duymuyor Muhammet. İnan bana kimse umursamıyor da. Burada yaşananlar sadece sen ve beni bağlıyor. Bu kadar korkma artık."

Palindrom Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin