"Yarın görüşür müyüz?"
"Umarım. Evi taşıyorum, toplanmam gerekecek. Çıkabilirsem ararım seni."
Kızın, yanağına kondurmaya çalıştığı öpücük için eğilmesi gerektiğini bilse de içinden gelmiyordu. Onun uzanmasını izleyerek olduğu yerde öylece durdu. Bir süre bu gerekiyordu: ulaşılmaz olmak.
"Beklediğimi unutma da."
Gülümsemek herkese yakışmazdı. Özellikle tanışırken ziyadesiyle sarf edilen bu davranış, sonraları hatta çokça, karşımızdakini irite ederdi. Çoğu kimse kıvamında davranmasını bilmezdi. Ölçülülük önemli bir meziyetken birçoğu bundan nasiplenmemişti. Velhasıl karşısındaki kız gereksizce gülümsedikçe Derya bir adım geri gidiyordu. En azından ruhu koşarak uzaklaşmanın derdindeydi.
"Olur. İyi bak kendine."
Bir saate yakın oturdukları kafenin kapısında ayrılırken telefonunun ısrarla çalmış olmasına şükretti. Yoksa kalkmak için türlü bahaneler bulup bir de üstüne buna inandırması gerekecekti.
Gerçi bu, Derya için çocuk oyuncağıydı çünkü insanları iyi tanıyordu. Ekseriyeti bir garipti. Yeterince tanımadıkları insanlara hemen güvenmek gibi bir eğilimleri vardı. Ne deseler inanır, belli bir süre geçene kadar da bu böyle sürerdi. Ta ki mesafe azalana kadar. Sonra şüphe sandığı usulca açılır, doğrular bile kuşku masasına yatırılırdı. Yani insanlar tanıştıkça güvensizlik artardı.
Az önce birkaç defa arayan Yunus'un numarasının üstünde tuttu parmağını. Onun ne diyeceğini biliyor, ona ne demesi gerektiğini tahmin ediyordu ama hiç istemiyordu konuşmayı. Bir süre uzaklaşması gereken duyguların küçük hissedarıydı Yunus. Hatırlamak istemediği şeyleri hatırlattığı için servis dışıydı.
Motorunu park ettiği tarafa doğru yürüyüp yolun karşısına geçmek üzere adım attığı sırada fark etti Yunus'u. Parkın girişinde durmuş, ona bakıyordu. Baş belası! İstenmeyen ot gibi her yerde bitiyordu.
"Kaçan kovalanır."
Yüzüne bakmadan yanından geçip gitti. Sözleri Yunus'unkilerin üzerine binmişti.
"O zaman kaç da meydan kovalamaca görsün."
Yapay olmadığına emin olduğu bir kahkaha geldi arkasından. Yunus'u tanıyordu. Böyle bir anda bile oyun oynamaya ihtiyacı yoktu.
"Davetiye gelmiştir. Gidiyor muyuz konferansa?"
Kilitli bölmeden eldivenlerini çıkarıp takarken hâlâ dönüp bakmamıştı yüzüne. Bu sırada Yunus boş durmamış, iyice yaklaşmıştı. Fısıltıya yakın bir tonda:
"Tatildeyim." dedi.
Şimdi bakabilirdi. Sinirini bozmadığını bilmeli, varlığı ile yokluğunun bir olduğunu görmeliydi. Yunus, Derya'nın vazgeçilmezi değildi. Diğer herkes gibi...
Gözlerinin içine bakarak:
"Döndüğümde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak." diye ekledi.
Bu bir tehdit değildi. O tonda söylemiş olsa da Yunus'un öyle algılamayacağının bilincindeydi. Sadece "biliyorum" demekti. Her şeyin farkındayım ve hamlelere hazırlıklıyım...
"Döneceksin yani?"
"Mevlana gibi."
İşte şimdi oynamaya başlamıştı. Yapımcısı olmadığı bir kurgunun figüranı olmak Yunus'u sefil gösteriyordu. Sahip olmak için çok çabalamasının yetmeyeceği bir hedefe koştuğunun o da farkındaydı. Çünkü Derya'nın sahip oldukları, onun ayrılmaz parçalarıydı. Kişiye özel bir donanımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.