"Görüşürüz abi."
Telefonu kapatıp direksiyonu çevirdiğinde evin bulunduğu, iki tarafı ağaç ve sarmaşıklarla kaplı sokağa girdi. Ona huzur veren noktalardan biriydi bir zamanlar. Annesi ve kardeşinin yaşadığı ev, Muhammet'in de sığınağıydı.
Ta ki Umut'un durumunu öğrenene kadar. Aradan geçen zamanda neler olduğunu düşündü... Atlattıkları kötü anlar ve kendindeki değişimi yani.
Değişim mi? Değişim yok! Muhammet hep aynı kaldı. Olan tek şey, fazla zeki bir adamın tuzağına düşmesiydi. Zeki ve seksî...
İnkâr edecek değildi, Derya yatakta da yatağın dışında da iştah kabartıyordu. Bedeninin onu her gördüğünde çaresizce çekilmesi bundandı. Kadın gibi değildi ama onlarınki kadar açtı. Yoksa Muhammet'i seçmesinin başka açıklaması olamazdı. Seçilen Muhammet'in de onun peşinden kuzu kuzu yürümesinin...
Son görüşmelerinden beridir iki hafta geçmişti. İlkin reddedilmeyi kaldıramayıp Derya'nın onu kendine yine tehditle döndüreceğini sanmıştı. Ama beklediği gibi olmadı. O günden sonra Derya'yı ne gördü ne de duydu. Adam sanki bir anda buhar olup uçmuştu. Umut'la da araları hâlâ bozuk olduğu için muhabbet arasında dahi olsa ne yaptığını öğrenemiyordu.
Hoş, umurunda da değildi. Her şey yoluna girmiş, eskiye dönmüştü. Annesi yine anne, Umut sınavı bekleyen bir genç, kendi de sevgilisiyle bolca zaman geçiren yurdum erkeğiydi. Huzur buydu, öyle değil mi?
Evin bahçe kapısından içeri girip önüne park edeceği sırada gözü bir karaltıya takıldı. Tanıdık bir karaltı... Üzerine bindiği zaman bambaşka bir dünyaya adım atmasını sağlayan karaltı.
Derya'nın motoru, evin sağındaki üstü tenteyle örtülmüş park alanındaydı. Kalbi o kadar hızla atmaya başlamıştı ki, arabayı her zaman park ettiği yere değil de motora iyice bakıp geçtikten sonra çıkışı neredeyse kapatacak şekilde kapının önüne kadar götürmüştü.
Seri hareketlerle kapatıp çıkarken ayağının altındaki çakıl taşlarının kaydığını dahi hissetmeyecek konumdaydı. Demek gelmişti... Biraz uzun sürse de geri döneceğine dair, fakat kendine asla itiraf etmediği, umudu gün yüzüne çıkardı Muhammet. Eli, istemsizce saçlarına gitti. Zaten kısaydı ama düzeltmekte fayda vardı. İnce keten ceketine de bir ayar verdikten sonra kararmakta olan havanın serinliğini de arkasına alarak eve girdi.
İçeriden muhabbet sesleri geliyordu. Boğuk ve derinden. Acaba ne yapmalıydı? Önce bakıp sonra konuşmalı mıydı yoksa yok gibi davranıp annesi ve Umut'la selamlaştıktan sonra çıkmalı mıydı? Lanet olası koridor o kadar kısaydı ki neyi seçeceğine karar veremeden salonun kapısını açmıştı bile.
O salona girer girmez susan ikiliye takılan gözleri hızlı bir hareketle odanın geri kalan kısımlarını yokladı.
"Hoş geldin oğlum."
Annesi neşe içinde yerinden kalkıp ona doğru yürürken Umut da artık klasikleşen tavrıyla oturduğu yerden kalkıp odasına çıkmak için hareketlendi. Annesine sardığı kollarından birini, Umut yanından geçerken onun kolunu tutmak üzere ayırdı.
"Hayırdır?"
Sorusunu bir çırpıda anlayacak kapasitedeki kardeşi aptalı oynamaya devam ediyordu. Kafasını "Ne var?" anlamında sallarken Muhammet'in zaten gergin olan sinirlerini zıplatacağını biliyordu.
"Motor burada. Doktor yine mi geldi?"
Kolunu Muhammet'in güçlü avucundan kurtarıp bir iki adım atarak ondan uzaklaşan Umut alaycı bir ses tonuyla cevap verdi, yüzüne bakmamaya devam ediyordu tabii:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.