Possibility

2.4K 243 95
                                    

"Allâhümme entesselamü ve minkesselam tebarekte ya zel celali vel ikram"

Son duasını da içinden ettikten sonra üzerinde durduğu namazlığın kenarını kıvırıp ayağa kalktı. Kapının ardından tabak sesleri geliyordu. Annesi yemek hazırlıyor olmalıydı.

Yatağın kenarına oturup dirseklerini dizlerine koydu. Huzur bulmak için yaptığı her eylemden sonra böyle donuklaşıyordu. Eskiden ettiği her duanın gittiği bir yer olduğunu bilir, en azından Allah'ın onu muhatap aldığını hissederdi.

Lakin artık kayıp bir ruh gibiydi. İşlediği son büyük günah, tüm maneviyatını altüst etmişti. Ne yana dönse yanlıştı, hangi duayı okusa aminsizdi. Gözlerini kapayıp derin bir soluk aldı. Çok büyük bir hata etmiş, Allah'ı gücendirmişti. Sahih bir müslüman asla bu yollara sapmazdı. Muhammet isminden de mi utanmamıştı?

Çok yalnızdı...

Yatağın üzerine koyduğu gömleği giymek üzere üstündeki tişörtü çıkarırken telefon çaldı. Göğüs kafesindeki sıkışıklık bir türlü dinmiyordu. Arınmak, arınmak, arınmak istiyordu. Hiçbir şey yaşanmamış gibi hissetmek, dönüp baktığında sadece görmek istediklerini görmek...

Ekranda arkadaşlarından birinin ismini görünce göz devirmekle yetindi. Son günlerde hiçbir ortama girmek istemiyor, işten eve evden işe gitmekle yetiniyordu. Bir süre bu lazımdı ona, normalleşmesi gerekiyordu.

Telefon çalmaya devam ederken annesi girdi odaya. Kapıyı çalmadan girmiş olduğu için üstü çıplakken yakalanmıştı.

"Ah! Ben de namazdasındır diye telefonunu alacaktım."

Konuşurken bir yandan da gözleriyle Muhammet'in vücudunu incelediğini belli etmişti.

"Oğlum bu ne hal? Sen kaç kilo verdin?"

Elindeki gömleği kolundan geçirip ayağa kalktı. Nasıl göründüğünü bilmiyordu, bilmek de istemiyordu. Uzun zamandır aynaya bakmamayı tercih ediyordu çünkü.

"Anne çıkar mısın?"

Dinlemeyeceğini biliyordu. Birkaç adımda yanında biten kadının, vereceği tepkiden çekinmese her tarafına dokunup hasar kontrolü yapacağından emindi. Ama Muhammet dokunsal bir tip değildi. Annesi de bunu bilir, ona göre mesafesini korurdu.

"Hayırdır oğlum? Son günlerde çok durgunsun. Bir sorun mu var?"

Sorun Muhammet'in kendisiydi be annem! İçindeki şeytana dur diyememişti. Cehennemi ayaklarına getiren de buydu, elmanın yasak olanını değil daha beter, çürüğünü yemişti.

Elini yüzüne sürterek sabır dilendi.

"Yok anne. Salona ara verdim. İşler yoğun biraz."

"Yavrum bu kadar paralama kendini. Çok şükür durumumuz iyi, dahasını kazanmasan da olur. Canının sağlığından önemli değil ya."

Can sağlığı... İnsan sağlıklıyken bile bitik olabilirdi. Mühim olan ruhun diriliğiydi ve Muhammet boğazına kadar günaha bulanmışken kendini bir türlü affedip de onayamıyordu. Bugünler çabuk geçseydi...

"Tamam anne. Yemeği hazırladın mı sen?"

Lafı uzatmak gibi bir niyeti yoktu. Annesiyle oturup istişare edecek de değildi. Zaten dava için onu çok sıkıştırmış, ayıp olacağını söyleyip durmuştu. Çünkü annesine göre Umut kendi belasını bulmuştu. Ona göre doktorun yaptığı hiçbir şey yoktu. Oysa kılıcı köklerinden sokup ağızlarından çıkarmıştı, daha ne yapsındı?

Umut'un erkeklerle bir alakası olmadığını anladığı gün Derya'nın ona yalan söylediğini de anlamıştı Muhammet. Yalanı kullanarak ona yanaştığını, kendini suçlu hissetmesine neden olduğunu hatta intihar girişiminde bile asıl etkenin Muhammet olduğuna içten içe inandırmıştı. Bu eziklikle ne yapacağını bilemeyen Muhammet'se gardını düşürmüştü. Yoksa başka türlü ona yanaşmazdı. En azından artık bunu biliyordu.

Palindrom Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin