Yemek ye...
Tek yapman gereken çatalı ete batırıp ağzına götürmek. Bu kadar basit!
Çiğne...
Yutarken zorlanabilirsin. Her güzel şeyin bir bedeli vardır, unutma! Doymak için biraz zorlamalısın boğazını, bunu göze almalısın. Yoksa aç kalırsın.
Gözleri masanın üzerinde bir noktaya sabitli, elleri otomatikleşmiş bir düzende getir-götür işi yapmakta... Doğduğu günden beri yaptıklarının aynısı aslında. Yapılması gerekeni yapmakla geçen bir ömür, görevden hallice ve mesaisiz takılmakta...
"Öyle işte. Kardeşinin keyfi yerindeydi yani."
Annesinin sesi, belli belirsiz bir tınıda ulaşmaktaydı beynine. Duymakta ama anlamamakta...
"Beğenmediysen makarna var oğlum. Onu getireyim mi?"
Tonu değişince dikkatini çeken sesin sahibine zar zor çevirdi gözlerini. Annesi... Onu doğurunca neler çekmişti kim bilir. Tüm kadınların kaderi... İnsan sevdiklerini üzmemeli.
"Ha, ne?"
"Yemek diyorum." Annesinin kaş göz işaretiyle gösterdiği tabağına döndü. Dakikalardır önünde duran yemeğin tamamı, olduğu gibi durmaktaydı. Meğer ağzına götürdüğünü sandıkları koca bir hiçti. Tıpkı Muhammet gibi... İşe yaramayan biri, değersiz...
"Gelecek hafta halledelim."
Dudakları ondan izinsiz hareket ediyordu. Sanki bedeni ile ruhu bölünmüştü ve ikisi de başka dinamiklerden besleniyordu. Bedeni, yaşamaya hevesliyken ruhu dinlenecek bir yer bulamayınca olduğu yere çökmüştü. Yorgundu.
"Neyi?"
Annesinin haklı sorusunu hemen cevaplamadı. Az önce çatalını batırdığı et parçasını ağzına sokmadan hemen önce verdi:
"Seda'yı istemeye gideceğiz."
Çiğne...
Yaşamak için yemek zorundasın. Allah insanı bu dünyaya yollarken bir amaç vermişti. Yaşamanın kendisi bir amaçtı aslında, çok da uzağa gitmemek gerekirdi. Yine de iyi bir insan olmak ve ödüllendirilmeyi beklemek için yapması gerekenler vardı.
Yut...
Yüzüne dikkat ve şaşkınlıkla bakan kadını görmezden gelmeye devam etti. İlk oğlunun izdivacına giden yolun açıldığını gören annelerin heyecanından ziyade haklı bir şok geçirmekteydi.
"Emin misin?"
"Öğretmen. Babasıyla babam aynı mahallede büyümüşler. Zaten sen de seviyorsun."
Yutmaya devam... Bu büyük lokma anca geçer boğazdan.
Şaşkınlıktan bir parça kurtulan annesi, yüzüne zoraki yerleştirdiği gülümseme ile vücudunu Muhammet'e çevirdi. Şimdi yemek ikinci plandaydı. Temel ihtiyaçlar böyle anlarda nasıl da sekteye uğruyordu. Ruhun istekleri, bedeninkilerin önüne geçebiliyordu. İnsan bu kadar aciz bir varlıktı işte, onu eğitmesi zordu.
"Sen nasıl istersen kuzum ama em-"
"Eminim. Seda iyi kız. Evleneceğiz."
Doymadın... Yenisini istiyorsun. Bir çatal hamlesi daha... Açlığını gidermek için uğraşmalısın.
Annesi ağır ağır sarf etmekteydi sözlerini:"Sen nasıl istersen. Amcanl-"
Konuşmasına fırsat vermeyişinden bile anlaşılabilirdi acele ettiği. Bir an önce doymalıydı.
"Ben konuştum. O da gelecek."
Gözleri olabildiğince açılan valide hanım tedirginliğini gizlemiyordu. Kaynana aday adaylığı bile kadınları germeye yetiyordu. Erkekler çiftleşmeye ne kadar açsa, kadınlar da birbirlerini yemeye o kadar istekliydi.
"Tamam. Yarın çarşıya çıkalım o zaman."
"Seda'yı getiririm."
"Olur."
"Ellerine sağlık."
Yerinden yavaşça kalkarken üzerinden bir yük kalkmış gibi hissetti. Belirsizliği ortadan kaldırmak hep işe yarıyordu. Gideceğin yer cehennem bile olsa, kesinleşmişse eğer tadını çıkardığın şey günah bile olabilirdi.
"Afiyet olsun."
Üzgündü annesi. Daha hevesli bir adam olarak karşına çıkmak isterdi elbet ama Muhammet şu an eski hayatının son demlerini, yenisinin ise girizgahını tüketmekteydi. Geçecekti. Yeter ki bir parça gayret etsindi.
Mutfaktan çıktığı an daha iyi hissediyordu kendini. Olması gerekenler olmaya devam ediyordu. Kader denilen ağlı çorap başına geçmişse, seve seve taşımasını bilirdi. Çok da düşünmemek gerekirdi. Tevekkel bir adamdı artık. Her acının bir anlamı vardı. İmtihan için geldiği bu dünyada yediği son kazıklar ağzını burnunu dağıtmıştı ama öldürmemişti. Eh! Bunun da bir manası vardı tabii ki. Sonuçta dağına göre kar vermek, bu düzenin âdetiydi.
Bir... İki... Üç...
Attığı her adımda daha kararlı ve güçlüydü. Arınacaktı. Yüreğini şimdi bile sızlatan acı, yaptıklarının kefareti olmuştu. Allah biliyor ki hangi mizanda tartılırsa tartılsın borçlu çıkmak bir yana, alacağı olurdu hayattan. Kendini yiyip bitirmeyi bırakmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.