"Görünmüyordun Muhammet."
Görünmüyor ve görmüyordu da; şu an odaklandığı her neyse, ne olduğunu göremediği bir noktaya bakıyordu ve Muhammet oradaydı. Kendi de ne olduğunu bilmiyordu.
"İşler yoğun be Metin."
"Yeni bayi işi ne oldu? Hallettin mi mekan olayını?"
"Bakıyorum hâlâ."
Toparlayamıyordu. Bir türlü yapması gerekenlere odaklanamıyordu.
"Kardeşin nasıl oldu?"
"İyi."
"Niye ameliyat oldu o?"
İşte başlıyordu. Fısıltılar mırıltıya, mırıltılar dedikoduya, dedikodular ise sorulara dönüşecekti. Umut'un bir an önce üniversiteye gitmesi gerekiyordu yoksa insanlar tüm bunların sebebini de merak edip didikleyecekti.
Sonuç ise kimse için iyi olmazdı. Kardeşi için bulunulacak en ufak bir ima Muhammet'in her iki tarafa da zarar vermesine neden olurdu. Bu da kişisel kıyameti demekti. Öyle basit değildi yani.
Keşke her şey Derya'nın anlattığı kadar kolay olsaydı, diye düşündü. Keşke dünya onun çizdiği gibi olsaydı...
Dün gittikleri gezide her fırsatta, bambaşka bir yaşamın varlığından söz edip durmuştu. Bahsettiklerine sahip olmanın çok da zor olmadığını, istenirse kimseye hesap vermeden yaşanacak anlar olduğundan dem vurmuştu... İmkansızdan yani, biraz zaman alacak olan ise sadece "normal"lerdi.
Yine de öyle güzel anlatıyordu ki bir an için Muhammet bile inanmıştı mümkün olabileceğine, o kadar da zor gelmemişti.
Her şey o kadar saçma görünüyordu ki... Derya'nın hayatlarına girişi, Umut'la ilişkisi, kendisine söyledikleri... Ondan hoşlandığını ilk söyleşinde kan beynine sıçramıştı. Verdiği tepkiyi bu yüzden makul sayıyordu. Yine olsa yine yapardı. Derya'nın onu öpme girişimi ise tam bir felaketti. Muhammet bir erkekti, ilk adımı atmaya alışkın olanlardan yani. Kızlarla böyle yürürdü işler: Karşındaki nazlanırken birkaç zorlayıcı adımla cennetin kapıları açılırdı. Derya ise ona bunu yapmıştı... Kendini kadın gibi hissetmesine neden olmuştu, bu yüzden tepkisinde Allah'ına kadar haklıydı.
Lakin dün olanları onlarla aynı kefeye koyamıyordu. Her şey gayet normaldi. Ta ki yolda giderken bir anda çıldırmasına kadar... Oysa gün boyu iki medeni erkek gibi takılmışlardı. Her ne kadar hoşuna gitmediğini bildiği halde sürekli imalarda bulunsa da Derya'nın bile sınırları olduğunu anlamıştı, bir yerlerde kendine dur diyebildiğini...
Yine de dönüş yolunda verdiği tepkiyi hak etmemişti. Bu kadar yükselmesi saçmaydı.
Tamam, haklıydı. Onu, arada Umut olduğu ve iyi geçinme zorunluluğu bulunduğu için çağırmıştı. Yoksa kardeşi avuçlarının arasından kayıp gidecekti. Bu, alamayacağı bir riskti. Ama olan tek şey bu değildi. Ondan hoşlandığını söylemiş bir erkekle, gerçek olmadığına inandığı bu itirafa rağmen zaman geçirebildiğini göstermek istemişti. Normalleşme iki taraf için de hayatî derecede önemliydi. En azından Umut iyileşene kadar...
"Sakarlıktan. Daracık odada artist artist hareketler yaparsa olacağı oydu."
Metin kahkahayı basınca muhabbetin istediği kulvara girdiğini anlayıp rahatladı.
"Dün Tuncay'ın mekanındaymışsınız."
Oturduğu yerde biraz kıpırdanıp dikleşti.
"Bir arkadaşı balık yemeye götürdüm."
"Haberi geldi. Motorcu conconlarla takılmaya başlamışsın."
Kabus biter miydi? İbnelik sadece tek kalesinde hüküm sürmüyordu ki canını verip rahat etseydi... Ah be Derya! Ne alemi vardı kimsenin cesaret edemeyeceği kadar dikkat çekici şeyler giymenin? Bir kot ve tişörtün suyu mu çıkmıştı?
"Yok be abi! Arkadaşın arkadaşıydı. Gezdir deyince bilirsin işte..."
Bilemezdi! Sana yürüyen hatta çita gibi koşan bir adamla akıl sağlığını koruyarak bir gün geçirmek nasıldı Metin gibiler bilemezdi.
"Kalk da gidip ıslatalım biraz. Özlemişim seninle içmeyi."
Kalktıkları sıra ve sonrasında aklı hep aynı yerdeydi. Arkadaşın arkadaşı zihninde bu kadar yer etmemeliydi.
...
Evin önünde durduğunda uzun süredir kendinkine uğramadığı geldi aklına. Bu, yine uzun süredir bir kadınla beraber olmadığı anlamına geliyordu. Annesi ve Umut'la ilgilenmek için kaldığı bu evde geçirdiği günlerin semeresi ve belki de bedeli...
Hafiften yalpalayarak vardı kapıya. Alkollüyken araba kullanmak istemese de kimseye "Beni eve bırakın." diyemezdi. Lanet olası çevresi bunu zayıflık kabul edeceği için sonraki masalarda "Çok içmesin, çarpılıyor çocuk." dalgası işten bile değildi. Neyse ki ağır ağır sürmüş ve kazasız belasız eve varmıştı.
Gece boyunca aklından çıkmayan görüntü ve hisle kapıyı araladı. Attığı her adımda Derya'nın elini bacak arasında hissediyordu. Hafifçe okşuyor ve dudaklarını yalıyordu. Açtığı kapıyı bırakıp hızla geri çıktı. Bulduğu ilk mazının dibine doğru midesinde ne var ne yoksa bıraktı. Hayal ettiği görüntünün doğal sonucuydu bu, şaşırmamalıydı.
Birkaç öğürtü daha bıraktıktan sonra tekrar girdi eve. Neyse ki kimseyi uyandırmamıştı. Odasına doğru adımlarken kusmaktan nasıl da büyük bir memnuniyet duyduğunu düşündü.
"Onlar gibi değilim..." diye fısıldadı kendine. Sadece o duymuştu ama yetmişti. Onlar gibi değildi...
Odaya girip kapıyı kapadıktan sonra soyunmadan yatağa attı sarhoş bedenini. Kafası yumuşak zemine değdiği an uyumayı umdu. Fakat beyni çalışmayı sürdürüyordu. Henüz enerjisi tükenmemişti.
Biraz rahatlamak adına kemerini açıp pantolonunu sıyırmaya çalıştı. Fermuarı açarken eli, sabahtan beri bir kabarıp bir sönen uzvuna değmişti. Sekse verdiği kahrolası aradan dolayı epey açtı. Gözlerini kapayıp elini çamaşırının içine soktu. Normalde soğuk olan bedeni, en azından sadece o bölgede alev almış yanıyordu. Bu sıcaklık bile davete icabet etmesine yetmişti. Sakince kavradı penisini... Okşamaya başladığındaysa gözlerini daha sıkı kapadı.
Şimdi gereken tek şey bir kadının elleriydi. Narin, ince ve uzun... Dokunduğu yerde pamuk etkisi bırakan cinsten... Tırnakları sivri ve boyalı...
Asılmaya devam ettiği sırada kontrol edemediği bilinçaltı dizginleri eline almıştı bile. Dudaklarında yine o his, elinin olduğu yerde Derya'nın eli hâkimdi... Biraz daha aşağı inip hayalarını avuçlayınca kanı daha hızlı akmaya başladı. Sarhoştu, ne düşünürse düşünsün bahanesi vardı yani.
Tekrar uzunluğuna döndüğünde kendini özgür bırakmıştı. Derya'nın tokadan kurtardığı saçları yanaklarını okşuyordu. Dudakları ise halefine yapışmıştı. Öyle sert öpüyordu ki kadın olmamasına neredeyse şükredecekti.
Elleri... Muhammet'i sıvazlayanın ta kendisiydi. Öyle bir kavramıştı ki boşalmak için tek yapması gereken bir nefes daha almak olmuştu. Sonraki sahnede göbeğine doğru fışkırttığı sıvıyı umursayacak kadar bile dermanı kalmamıştı.
Gözlerini açmadan yan döndü yatağında. Uykuya teslim olurken az önce yaptığının pişmanlığı da sırtındaydı. Bu bir sırdı, kimse bilmediği sürece yok sayabileceği bir sır. Bu yüzden kimseyle uyuyamazdı. Muhammet'in dünyasındaki kimse, sırtını dönüp bu sırları dayayacağı kadar geniş, onu bu günahlarıyla kabul edecek kadar sevecen değildi.
Uyku iyi ki vardı! Yoksa bu gece olanların kabus olduğuna yönelikteoriyi temellendiremezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.