Eski her zaman eskimiş midir?
Kişinin kendine sorduğu böyle soruların cevabı en zor olanlardır. Çünkü kimse hoşuna gitmeyen bir gerçeği, kendinden duymak istemez, bu bir çeşit intihardır.
Oysa herkes bilir ki eski deyip hatırladıysan eskimemiştir. Net! Tartışma bitmiştir.
Bilgisayarın başında oturmuş, posta kutusundaki kapalı zarfa tıklamamak için zor tutuyordu kendini. Uzun zamandır görmediği bu isim, yine uzun zamandır durulan noktaları harekete geçirmişti. Birleştiklerinde bile bir doğru etmeyen noktalardı bunlar, Derya'yı kabusa sürüklemiş, neredeyse ölüme götürmüşlerdi.
Saatlerce dokunup 'benim' diye işaretlediği, nefesinin sıcaklığını ciğerlerinde dahi hissettiği, ruhunun yanında çıplaklaştığı tek kişi...
Hep belli bir süre içinde görmek zorunda olduğu, boynunu yalayan dilin gece başka birine dokunduğunu bilerek geçirdiği dakikaların sahibi...
Okulda, ders sırasında veya odasında, her fırsatta konuştuğu, seviştiği... Derya'yı Deniz yapan her damlanın hem fatihi hem sahibi...
Başkasına ait olan...
Gabby ona hiç ümit vermemişti. Onsuz yapamadığını söylediği hatta yalvardığı anlarda bile geri adım atmamıştı. 'Onu bırakamam.' demişti. Bırakamadığı halde Derya'dan da vazgeçmemişti. Derya ise kendinden...
Hemen hemen her gün buluşurlardı. Kocasından daha çok görüyordu onu. Hatta bazen onunlayken...
Konuşmadıkları tek bir an yoktu. Gabby insan ruhunun kapısını, sözcüklerin açtığını düşünenlerdendi. Sözlü ya da yazılı... Jest ya da mimikler... Her davranış bir sözcüktü ve herkesin tek derdi anlaşılmak... Bu yüzden sürekli konuşup fırsat yarattığını söylerdi. Her insan bir cevher, herkes çözülmesi gereken bir gizem... Derya da onun için bir fırsattı.
Elini yüzünde gezdirip saçının arasına daldırdı. Girdiği anıların içinden, sırtını dayadığı soğuk sandalyeden medet umarak kurtulmaya çalıştı. Ne demeye mesaj atmıştı ki?
Ekrana bakmamak için yüzünü çevirerek kalktı sandalyeden. Muhammet az önce çıktığı için ev boştu. Merkeze gitmeden önce bir saati vardı ve birkaç yazışma işini halletmek istemişti.
Mutfak tezgahına dayanıp az önce yaptığı kahveden bir yudum aldı.
Derdi neydi ki? Ona, bir daha görüşmemek istediğini kati bir dille söylemişti. Neden durmuyordu?
Derin bir soluk aldıktan sonra ihtiyacı kadar olmasa da cesaretini toplayıp az önce kalktığı sandalyeye oturdu tekrar. Beklemeden açtı mesajı.
Her zamanki gibiydi. Uzun ve samimi...
Bilinçaltı o kadar hassastı ki Derya'nın, gördüğü ilk kelime yetmişti anıları gün yüzüne çıkarmasına.
'My nelumbo'
İlk kez öpüştükleri günü hatırladı. Derse girmeden önce fakülte binasının önündeki bahçede, resim bölümünden biriyle konuşurken girmişti araya.
Kız lotus çiziyordu çimlerin üzerinde. Derya da tanışmak için iyi bir fırsat deyip kıza ayaküstü bildiği tüm mitolojik çiçeklerle ilgili bilgi vermişti. Ne de olsa bilgi, en aseksüeli bile dize getirirdi.
Gençliğinin de verdiği heyecandan kaynaklı hararetle konuşurken, bir ses duymuştu ikisi de. Arkalarında duran, her dersinde ikili tartışmalara girdiği kadındı. Ders dışında ilk defa konuşuyorlardı. Fakat günün sonunda soluğu Derya'nın evinde alacaklardı.
Lotusun, ikisinin de bilmediği bir hikayesini anlatmıştı galiba. Ne olduğunu hatırlayamadığı bir hikaye, çünkü Derya o sıra muhtemelen aşık olmakla meşguldü. Hikaye mikaye hak getireydi. Kadın ruhuna işlemişti, köksüz bir lotus gibi...
Kısa siyah saçları özenle taranmıştı. İncecik bir yüzü vardı, belirgin bir çene hattı. Göz çevresindeki çizgileri saymazsa kesinlikle yaşını göstermeyen bir kadındı. Uzun boylu ve dolgun hatlı. Üzerindeki kırmızı-siyah elbise o kadar net bir şekilde seriyordu ki kıvrımları gün yüzüne, ona bakanın tüm vücudunu süzmemesi insan olana yakışmazdı. O, vamp dedikleri kadınlardandı. Çekiciliğini içindeki güçten alan. Kanınızı emsin diye gönüllü olunası.
Tartışmasız bir netlikle hayatının aşkıydı Gabby. Gabriela Mendez. Artık psikoloji bölüm dekanı ve Derya'nın hayatının dönüm noktası...
O gün girdiği hayatı, hiçbir zaman eskisi gibi olmamıştı. Olmayacaktı da. Onu asla unutmayacaktı.
Mesajın devamını tek solukta okurken "Yine..." diye fısıldadı, "Yine şiirsel."
Yarım bıraktığını tamamlaması için çağrıda bulunuyordu. Doktorasını bitirmişti ama öğretim üyeliği için Amerika'da geçirmesi gereken bir süre ve girmesi gereken bir sınav vardı. Bunları yarım bırakıp kaçarak uzaklaşmıştı Derya. Nefsi müdafaaydı o zamanlar bu davranış, yoksa orada ya ölecek ya da öldürecekti.
Dönüp doktorasındaki eksiklikleri tamamlaması ve oturup bir şeyler içmeye yönelik çağrıyı içeren mesajın çıktısını aldı. Birkaç kez daha okumalıydı. Düşünmeye ihtiyacı vardı. Hacer'i arayıp gün içindeki tüm randevularını iptal etmesini söyledi. Zira kendine gelmesi epey sürecekti.
Kendine gelmesi uzun sürecek olsa bile karar vermesi kısa bir anını almıştı. Gidecekti. Yarım bırakmayı sevmezdi. Kariyeri için göze alması gereken bir fedakarlıktı bu. Kesinlikle başka niyeti yoktu. Yoksa durum "O çağırır da Derya gitmez mi?" değildi. Zaten Muhammet varken sıkıysa denesindi.
Sadece...
Gitmesi gerekiyordu ve gidecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Palindrom
General FictionEn uzun yol, başladığı yerde bitendir. Hikayenin kendi, zıddına eş değerdir.