Nick
Kimse hastaneleri güzel hatırlamazdı değil mi? Ben de o soğuk duvara sırtımı yasladığım an, tekrar canlandırdım onu hafızamda.
Unutmak istemeyeceğim her detayını tekrar yaşıyordum. O biçimli dudaklarını, yangınlar söndüren bakışlarını...
Hiç olmadığı kadar uzaktım hayallerden bu sefer. Neden buradaydık Hailie? Neden sevdiklerime beladan başka bir şey getirmiyordum ben?!
Usulca ayırdım sırtımı kasvetli duvardan. Sarsak adımlarla koridoru yürüyor, ona ne kadar yaklaşırsam o kadar kesiliyordu dizlerimin dermanı.
Halsizdim, yorgun gelmiştim bu sefer yanına. Kafam o kadar şeyle meşguldü ki, bir tek onu düşünürken huzur buluyordum.
Gönülsüzce etrafı süzdüm babasının gelmediğinden emin olmak için. Hailie ne kadar inkâr etse de bu hayatta onu benden daha çok seven kimse kalmamıştı. Yoğun bakımdaki kızının başında beklemekten bile acizdi babası.
Ya onu her şeyden çok düşünen teyzesi neredeydi? Epeydir kontrol etmeye bile gelmemişlerdi.
Uçurumdan düşercesine koltuğa bıraktım kendimi. Yüklerimden kurtuluyormuşum gibi hissettirse de, acımı hafifletmiyordu. Azaltamıyordu üzerimdeki ağırlığı.
Ne onu bırakabiliyordum ne de onu özlemeyi.
Ama en çok kendime duyduğum suçluluk altında eziliyordu bedenim. Ben sebep olmuştum, aramıza giren engellerin tek sorumlusu bendim!
Dokunmaya kıyamadığım kadını, bir anlık sinirle darmadağın etmiştim ben!
Hasta kafamın içini düzeltmemiştim Hailie; geçmişi geçmişte bırakmakta aciz bir adamdım kabul etmesem de. Scarlet'ın silüetleriyle birlikte azar azar bitirdim içindeki sevgiyi.
Bana duyduğun nefret, benim eserimdi.
Kendime ettiğim itiraflarla daha da gömüldüm deri koltuğa. Haberi olmasa da ona sözler veriyor, ilk defa tanrıya yalvarıyordum uyanması için.
Yukarıdakinden minnet diliyordum ben Hailie; Eğer yanımda olsaydın, sen bile inanmazdın söylediklerime.
"Uyan istiyordum, hatta uyanman hayattaki tek gerçeğime mâl olacak olsa bile..."
Sana mâl olacak olsa bile.
Oturduğum yerde yüzleşiyordum aptallıklarımla. Onunla bir geleceğim olduğuna inandığımdan, en büyük aptal olduğumu kabullenmiştim artık.
Simsiyahtım, üzerimde etraftaki her şeyi içine çeken karanlığın, gücü ve ürkütücülüğü vardı. Ama ona karşı hiçbir zaman siyah olamamıştım.
Söylediklerine çocuk gibi inandım hep. Yanımda isteyerek uyuduğunu görmek için hayatımı hiçe saydım. Onu mutlu etmeye adadım kendimi.
O ne yaptı? En az kendininki kadar mahvetti duygularımı. Ben içimde ona ait olmayan her şeyi silerken, benden kaçmanın yolunu aramakla meşguldü.
Ona verdiklerimi geri alamıyordum. Verdiğim değeri değiştiremiyordum!
Sevdiğim ve nefret ettiğim konu da buydu;
Yerine başkasını koymadan değişmeyecekti.
Kollarımla sarmaladım başımı. Etrafımdaki her şeyden soyutlanmak istiyordum, sadece onunla baş başa kalmayı diliyordum o an.
Ta ki, yoğun bakımdan çıkan doktorun sesini duyana kadar.
"Hailie Allen!"
Olabildiğince hızlı kalktım koltuktan. Sadece ismini duymam yetmişti vücudumdaki her bir uzuvun titremesine.
Kimseden cevap alamayınca tekrarladı doktor. Yüzünde saklayamadığı gülümsemesi vardı.
"Hailie Allen'ın yakınları burada mı?"
Kendimi tutamadan "Evet" dedim. Şüpheyle süzdü beni baştan aşağı. Sonra da dudaklarından kelimeler döküldü.
- Hasta kendine geliyor. Odaya aldıracağım. Diğer yakınlarına haber vermenizi rica ediyorum.
Derin bir nefes aldım duyduklarımla. Geçen her saniye gördüklerim daha bulanıklaşıyor, ağladığımı anlıyordum.
Uyanmış mıydı? Yoksa birazdan yatağımda mı açacaktım gözlerimi? Yaşananlar rüya olacak kadar güzeldi.
Güçsüzlükle yere çöktüm, karnıma doğru çektim dizlerimi. Başımı kaldıracak mecalim olmadığı gibi, hislerimin de tarifi yoktu o an.
İlk kez mutluluktan akıyordu gözyaşlarım.
Yoğun bakım kapısından gelen tekerlek sesleriyle doğruldum sert zeminden. Kalbimin durmayan çarpıntılarıyla kıvranıyor, can atıyordum onu görmeye. Ayaklarımı yere bastığım gibi, hareket halindeki sedyenin peşinden ilerledim.
Doktorun beni sakinleştirmek adına uzattığı ellerini ittiriyor, bir belirti arıyordum sedyede yatan kadının Hailie olduğuna. Nihayet buluştu gözlerim yeşil kumaşın üzerine uzanan beyaz tenli, zarif elleriyle.
Her bir detayını öylesine kazımıştım ki aklıma, başka hiçbir şeyini görmeme gerek yoktu.
Durduramıyordum kendimi, daha fazla hissetmek istiyordum onu yanımda. Tüm hayatım boyunca bu anı beklemiş gibi sabırsızdım bu sefer.
Yaşlı gözlerimi hızla kaldırdım yukarı doğru. Bonenin altında kalan siyah saçlarını hemen tanımıştım.
Sonra da özlemden burnumun direğini sızlatan muazzam kokusunu...
Yeniden karşılaştığım her ayrıntısıyla daha da zorluyordu beni gözyaşlarım. Doktor ise artık ağlamama engel olmaya çalışmıyordu.
Yaşadığım bunca acıdan sonra tekrar mı vermiştin bu şansı bana Hailie? Tekrar mı bağlamıştın beni hayata?
Derin bir iç çektim. Hâlâ inandırmaya çalışıyordum kendimi tek zaafımın yanımda olduğuna.
Felaketimin...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilitle
General FictionTakıntılı, sevdiği kişiyi kendine saplantı haline getiren biri, bir ilişkide nasıldır?