Nick
Bir insanın küçücük yaşından beri değişmeyen çizgilerinin olması rastanır bir şey miydi? Eğer bu sorunun cevabı hayırsa, ben azınlıktım.
Hayatım boyunca neyi istediğimi değil, neyi istemediğimi bildim ben. Kırmızı çizgilerim vardı, bunların en temelinde geliyordu bağımsız yaşamak.
Etrafımdan medet ummak ya da çevreme göre hareket etmek küçük Nick'e bile tersti. Kimseden bir şey beklememeyi çocukken öğrendim ben.
Sakatladığım dizim için ağlarken bile ailemden sevgi beklemedim. Okuldan eve döndüklerinde annelerinin güzel kurabiyelerini yiyen yaşıtlarımla da aramda dağlar kadar fark vardı.
Kendi kendimin doktoru oldum, kendi kendimi yetiştirip küçük kız kardeşim için yemekler hazırlamayı öğrendim. En zor anımda bile yanımdakine zayıf noktamı belli etmemeyi erken tecrübeledim.
Önümdeki dal parçasını kenara ittirip bahçeye göz gezdirdim. Koltuk değnekleriyle yürümeye çalışan insanlardan ve ziyaretçilerine mağdur görünmeye çabalayan hastalardan ibaretti burası.
Benlik değildi, acı ve çaresizlik barındırıyordu bu bahçe.
Hızlı hızlı etrafı süzen gözlerim yalnızca Hailie'yi arıyordu. Neredeydi bu kız? Hava almak için bile bahçeye adımını atmıyordu neredeyse.
"Yardımcı olabilir miyim?"
Duyduğum sesle irkilip arkama döndüm. Temizlikçinin üzerindeki mavi gömlek rüzgarla birlikte dalgalanıyor, kürekteki yapraklar ise etrafa saçılıyordu.
Derin bir nefes çekip temizlikçiye yaklaştım.
- Ben kız arkadaşıma bakmıştım. İsmi Hailie, Hailie Allen. Yoğun bakımdan yeni odaya alındı.
Temizlikçi şüpheyle süzmüyordu beni artık. Bakışları daha insancıl bir hal almıştı.
"Yoğun bakımdan odaya alınan hastalar ikinci katta kalıyor. Hemşireleri de az önce orada gördüm. Muhtemelen iyi olup olmadığına bakıyorlardır."
Başımı sallayarak tebessüm ettim. Bana en zor gelen şeylerden diğeri de istemeden ettiğim tebessümdü.
Hızlı adımlarla hastanenin kapısına doğru ilerledim. Oldum olası sevmemiştim hastane kokusunu. İçimde eski Nick'ten bir parça hâlâ kalmışsa, ona acıyı ve ölümü çağdıştırıyordu eminim.
➰
Kapıdan içeri uzattım başımı. Yine onun güzelliğiyle yüzüm gülümsemişti. Yaşadığı her şeye rağmen hayat dolu ve ışık saçıyordu Hailie. Yanındaki doktor sağlığı ve gidişatı için öğütler verirken, Hailie ise zoraki bakışlarıyla doktoru süzüyordu.
Çok geçmeden beni fark etti.
Suratından saklayamadığı tebessümle yataktan kalktı. Bana doğru ilerliyor, gözlerinin içi gülüyordu sanki. Ben ise ne yapacağımı bilemiyordum.
Elim ayağım birbirine girmişti. Buraya gelirken bunları hesaba katmamıştım. O gözlerinin bir daha bana bakarken güleceğini aklımın ucundan bile geçirmemiştim.
"Selam!"
Doktor beni fark ettiğinde, komodinin üzerine bıraktığı kağıtları toparlayarak ayrıldı odadan.
İki lafı bir araya getiremiyordum, karşımdaki kadın hem bana en yakın kişi, hem de ikinci kez gördüğüm sıradan bir insandı.
"Merhaba" dedim en sonunda kendimi toparlayıp. Heyecanımı dağıtmaya çabalıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilitle
General FictionTakıntılı, sevdiği kişiyi kendine saplantı haline getiren biri, bir ilişkide nasıldır?