44. Bölüm | Borç

1K 46 8
                                    

Hailie

Beni ön koltuğa bindirip çarptı kapıyı. Konuşmuyor, gergin ifadesini bir an olsun silmiyordu suratından. Bu fevri hareketlerinin tek bir sebebi olduğunu anlamıştım;

Jenna'yı yalnızca daireye bırakmamıştı Nick.

Sürücü koltuğuna atladığı anda asıldım tişörtüne. Ne korkuyordum ne de gergindim. Tek istediğim Jenna'ya ne olduğunu bilmekti.

"Ona ne yaptın sen!?"

Şaşkınlıkla süzdü üzerimi. Beni ciddiye bile almadığı her halinden belliydi.

- Sana söylediğim gibi dairesine bıraktım onu. Eminim şu an televizyon karşısında bir şeyler atıştırıyordur.

Yanında olduğum her an daha da sıkıntı basıyordu içimi. Bu kadar kolay mıydı yani? Alıkoyulup saatlerce bağlı tutulduktan sonra, hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaktı Jenna?

- Son kez soruyorum ruh hastası! Ne yaptın ona!?

Tek bir hamleyle ellerimden kurtulup silkeledi üzerini. Kaşlarının yavaşça çatıldığını hissedebiliyordum.

- Laftan anlamıyor musun sen? Ona elimi bile sürmedim.

İstifini bozmuyor, bir şarkı mırıldanıyordu dudaklarında. Bir yandan da direksiyonu çeviriyordu. Belki de yanılıyordum, hareketleri, dakikalar önce cinayet işlemiş birisine göre fazla sakindi.

Ona inanmak hayatımı bir kere mahvetmişti. Göz göre göre yine aynı hatayı yapıyordum ben.

Başımı yasladım cama. Bastıran uykumu hiçe sayarak, açık tutmaya zorluyordum gözlerimi. Nick'in elini bacağıma atmasıyla irkildim. Hızla kendime çektim dizimi.

"Dokunma bana!"

Hiçbir şey söylemeden yolu izlemeye devam etti, çekti elini bacağımdan.

- Hailie yapma, beni deli gibi istediğini biliyorum.

Sırıtıyor, adeta sinirlendirmeye oynuyordu. Yine gereksiz uğraşlar peşindeydi Nick. Yüzünü görmek zaten deli ediyordu beni. Kendime engel olamayarak çıkışmaya başladım.

- Seni istemiyorum ruh hastası! Kabulleneceğin günü bekliyorum sadece.

Söylediklerimden sonra oluşan sessizliği telefonum bozdu. Aceleyle arabayı sağa çekti Nick. Sonrasında ise tehditkâr bakışlarını gezdirdi üzerimde.

"Toparla kendini. Hiçbir şey belli etmeyeceksin."

Nick'i duymuyor, arayanın kim olduğuna bakmaya çalışıyordum. Çenemden tutarak vurguladı sözlerini.

"Beni duydun mu? Yemin ederim öldürürüm seni."

Kalbimin hızı korkutuyor, öleceğimi işaret ediyordu sanki bana. Fakat Nick için değildi. Babamın aradığını görmüştüm ekranda.

Derin bir nefes alarak cevapladım aramayı.

"Baba?"

Babam ise beklemediğim bir ses tonuyla seslenmişti. Belki de hayatım boyunca ilk defa bu kadar sert konuşuyordu benimle.

- Neredesin sen? Kafanı toparlayacağını söylediğinde, bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştim. Anneni hiç mi merak etmiyorsun!?

Afallayarak kendimi açıklamaya, anneme ne olduğunu sormaya çalışsam da, dudaklarımdan kelimeler dökülmüyordu. Canımı yakıyordu sözleri.

- Yoğun bakımdayız. Annenin hayati tehlikesi var. Birkaç gündür yaptığı tek şey seni sormak oldu. Beni büyük hayal kırıklığına uğrattın Hailie.

Artık kendimi tutamıyordum. Söylemek isteyip söyleyemediğim her şey içimi boğuyordu benim.

- Yapma baba, annem ilk defa zor günler geçirmiyor! Hayatım boyunca, her zor anında yanındaydım annemin. Peki sen neredeydin!?

Nick neler hissettiğimi anlıyormuşçasına dinliyordu. Babamın konuşmasına fırsat vermeyecek kadar dolmuştum bu sefer.

"Başka bir kadınla mı nikahlanıyordun? Yoksa başka bir çocuk mu sana baba diyordu!? Yaptıklarından sonra, bana ebeveynlik taslayacak insan sen değilsin."

Telefonu elimden çekip aramayı kapattı Nick. Nefes almakta güçlük çekiyordum, camı yumruklamaya başladım sertçe.

"İndir beni arabadan. Çıkmak istiyorum buradan!"

Kilidi açtığı gibi attım kendimi dışarı. Yere oturdum, toparlamaya çalışıyordum nefesimi. Nick ise bir şişe suyla geldi peşimden.

"Şş, geçti" dedi şevkatli sesiyle. Bir şey bana son günlerimi unuttursa, gerçekten inanacaktım samimiyetine. Öylesine sıkı sarılıyordu ki bana, birkaç saniye kurtulmaya çalıştım ondan. Sonrasında ise teslim ettim bedenimi.

Ağlamam o kadar şiddetliydi ki, sırılsıklam olmuştu Nick'in tişörtü. Tüm bunları hiçe sayıyor, bir an olsun son vermiyordu sarılmaya. Kulağıma yaklaştı;

"İyi olacak, inan bana iyi olacak annen."

Kendini benden uzaklaştırdığında, onun da gözlerinin dolduğunu fark etmiştim. Neden bir hareketi diğerini tutmuyordu? Annemden uzak geçirdiğim her günden sorumluydu o.

Gözlerindeki suçluluk duygusunu görebiliyordum. Her ne kadar tehdit etse de boştu, deli gibi korkuyordu canımın yanmasından. Bunu fırsat bilerek sildim gözyaşlarımı.

- Nick beni anneme götür. Sonrasında seninle geleceğime yemin ederim. Onu görmek istiyorum, lütfen.

Acı bir gülümsemeyle süzdü beni. Gözleri dolu değildi artık. Gerçekten ağlıyordu karşımda.

"Gelmeyeceksin" dedi. "Beni oltaya getireceksin, yalancının tekisin."

Savunmasızdı, ben ise onun savunmasızlığını kullanacak kadar çaresiz...

- Nick bana borçlusun! Annemin yanında olamadığım her günü borçlusun bana.

KilitleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin