Hailie
İlaç kutularını tek tek masaya diziyor, göz temasını bir an olsun kaçırmıyordum üzerinden. Öyle farklı bakıyordu ki bana, karşımda duran Nick'ten başkasıydı sanki.
"Seni korkutuyor muyum?"
Başımı iki yana salladım. O kadar çaresizdim ki, bırakıp gidemiyordum onu. Aşk en büyük çaresizlikti.
- Beni korkutmuyorsun. Çünkü seni seviyorum.
Aniden gözleri dolmaya başladı. Benden özür diliyor, elleriyle yüzünü kapatıyordu. O kadar farklıydı ki, hep gösterdiği yüzünden başkasını tanıyordum ben.
Nick Mathers, çekici, ürkütücü ve gizemliydi. Tanıdığım en güçlü adamdı belki de. Peki karşımdaki kimdi?
Bu hale gelmesine sebep olacak ne yaşamış olabilirdi geçmişte? Fırtına gibi kaybolmuştu aşık olduğum kişiliği.
Ama fırtınalar geri gelirdi, öyle değil mi?
Sorun şu ki, o fırtına aynı fırtına mıdır? Yoksa bir şeyler değişmiş midir?
Yanına gidip yere çöktüm yavaşça. Sıkıca tuttum elini. Yalnız olduğunu hissetsin istemiyordum.
"Nick, yanındayım. Birlikte atlatacağız."
Aynı şeyleri tekrarlıyor, derin nefesler alıyordum. Gözyaşımsa akmamak için zor tutuyordu kendini. Masaya uzandım. Su dolu bardağı aldım.
- İlaçlarını içeceksin Nick. Gördüğün hayaller son bulacak. Eski sen olacaksın tekrar.
Elini yüzünden çektiğinde, bardağı uzattım ona. Kahkaha atıyor, alay edercesine bakıyordu suratıma.
- Eski ben hakkında ne biliyorsun ki sen? Eğer karşında eski Nick duruyor olsaydı, arkana bakmadan kaçıp giderdin buradan.
Gülüşü, ses tonu ve söyledikleri canımı o kadar yakmıştı ki, gözyaşlarım yanaklarıma inmişti.
"Nick ne söylediğinin farkında mısın sen?"
Hiç olmadığı kadar garipsemeye başlamıştım içinde bulunduğum durumu. Belki de aklımı kullanmaya o anda başlamıştım.
- Senin için kendimden ne kadar taviz verdiğimi görmüyor musun!? Ailemden, okulumdan, kişiliğimden...
O cevap vermeden yüzümü izliyor, benim ise geçen her saniye ağlamalarım şiddetleniyordu.
- Hayatımın en güzel zamanlarında tacizci üvey babanla uğraşıyor, psikolojik bir rahatsızı kendine getirmeye çalışıyorum ben!
Elindeki bardağı öylesine sıkmıştı ki, bardak kırılmış, cam parçaları ise elini kesmişti. "Nick hayır!" Diye bağırıyor, daha fazla zarar görmesini engellemeye çalışıyordum panikle. İttirdi beni, hışımla kalktı yerinden.
Masadaki ilaç kutularını toplayıp mutfağa ilerledi. Bembeyaz ilaç kutuları kaş ve göz arasında kan kırmızısına dönüşüyordu önümde. Peşinden gittim.
Tereddüt bile etmeden çöpe döktü hepsini. Kalbim öylesine hızlı çarpıyordu ki, nefes almak bile zor geliyordu bana.
Kutular yerde duruyor, Nick ise elini çenesinde gezdiriyordu sabır diliyormuşçasına. Ayaklarım yavaşça geri adımlar atıyor, evden çıkmanın yolunu yapıyordum kendime. Birkaç dakika önce sonsuz güvendiğim adamdan bu kadar ürkmem normal miydi?
Sakince yanıma ilerledi. Sessiz olmaya çalışıyor, bu da daha çok korkmama sebep oluyordu.
"Nick lütfen!"
Çenemi kavradı sertçe. Hissettiğim ıslaklıkla, suratımın kan içinde kaldığını anladım.
"Her şey için özür dilerim. Yaşadıkların ve yaşamak üzere oldukların için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilitle
General FictionTakıntılı, sevdiği kişiyi kendine saplantı haline getiren biri, bir ilişkide nasıldır?