Hailie
Bahçedeki salıncakta oturmuştuk. Rüzgar esintisi saçlarımı uçuruyor, hafif ürpermeme neden oluyordu. Nick ise üzerindeki kapüşonlusunu çıkarıp sırtıma bıraktı. Kollarımı kapüşonludan geçirdim. Onun kokusunu üzerimde hissediyordum. Çok güzeldi.
- Annen neden birkaç gün önce seninle gitmek yerine şimdi gitmeyi tercih ediyor?
Ellerim kapüşonlunun kollarında kayboluyordu. Bileğimi silkeleyerek Nick'e baktım.
- Annem babamla arasında geçenleri bana yansıtmıyor Nick. Ne yaşamış olurlarsa olsunlar, beni her şeyin dışında tutmaya çalışıyor. Bu yüzden benimle gitmek istemedi.
Başını sallayıp gözlerini yere kaçırdı.
- Annenin hassas noktasısın Hailie. Herkesin bir hassas noktası vardır.
Düşünceli görünüyordu. Zorla gülümsedi. Onu çenesinden tutarak kendime çevirdim. "Seninki ne?"
- Lily.
Anlamsızca yüzüne bakmaya devam ettim. "Kız kardeşim" dedi.
Konusunu açtıkça yüzü daha da düşüyordu sanki.
- Buraya gelmeden önce onu anneme bırakmak zorunda kaldım.
Kardeşini annesine bıraktığı için neden bu kadar kötü hissediyordu? Ona söyleyecek doğru kelimeleri seçememeye başlamıştım aniden.
"Nick, konuşmak ister misin?" Diyebildim sadece. Yemyeşil, soğuk gözlerini üzerimde gezdirmeye başladı.
- Annelikten haberi bile olmayan birine küçük bir çocuk emanet ettiğim için suçlu hissediyorum. Konuşacak pek de bir şey yok.
Başını tekrar öne çevirdiğinde sırtını okşadım. "Kaç yaşında?"
"Altı" dedi. "Daha fazla onunla ilgili konuşmak istemiyorum."
Suçlu hissettiğini anlamak hiç zor değildi. Onu tanıyalı çok olmamıştı ama ilk defa bu kadar kötü görünüyordu. "Biliyor musun?" dedim.
- Küçük bir çocukken, bir süreliğine teyzemde yaşamam gerekti. Her şey çok iyidi. Hem de fazlasıyla.
Başını salıncağın demirlerine yaslayıp, gözlerini üzerimde gezdirmeye devam etti.
- Çünkü teyzemin çocuğu olmuyor, ve bana tüm ilgisini veriyordu. Onunla yaşadığım zamanın hayatımın en iyi zamanları olduğunu bile söyleyebilirim.
Duraksadım.
- Ama o yaşta bir çocukken, her ne olursa olsun yanında annen olsun istiyorsun. Yokluğunu hissediyorsun. Sen yanlış bir şey yapmadın Nick.
Gözlerime bakıyordu. Ama ilk defa bu kadar derinden. Ona doğru yaklaştım, elimi dudağında gezdirdim. Bir erkek dudağına göre daha büyük ve biçimliydi. Gülümsedim.
Dudağına götürdüğüm elimi tuttu. Ellerimizi birbirine kenetledi. Yüzüme daha da yaklaşıyordu.
- Yanımda olman beni deli ediyor Hailie.
Bakışlarım dudaklarına kayıyordu, devam etti.
- Keşke hep yanımda kalacağından emin olabilsem.
Şaşkınlıkla gülümsedim. "Bu ne demek şimdi?"
Bana daha da yaklaştı. "Hiç"
- Genelde yaşadığım her güzel şeyden sonra başıma kötü bir şey gelir ve öncesini unutturur. Yanında bunu daha çok hissediyorum. Sanki bitecek, peşinden kötü bir şey gelecekmiş gibi.
Kollarımı boynuna sardım. Gözlerini yakından görmek içimde tarif edemediğim bir duyguya sebep oluyordu. Bu duygu, nefes kesilmesine benziyordu.
"Seni seviyorum" dedim gözlerine bakmaya devam ederken. Sesli güldü.
- Bana bilmediğim bir şey söyle.
- Beni öpmeni istiyorum.
Gülmelerini artırdı.
- Hailie, bana bakışlarından onu da net olarak görebiliyorum.
"Tıp okuyorum, bunu bildiğini sanmıyorum Nick" dediğimde, gözlerini kıstı.
- Benim gibi biri daha ne isteyebilir? Başımı her belaya soktuğumda yanında biteceğim.
Cevap vermemi bile beklemeden dudağıma yapıştı. Beni öyle sert, öyle tutkulu öpüyordu ki, telefonunun çaldığını bile geç fark etti.
Kendini geri çekerek dudağımdan ayrıldı, telefonuna doğruldu. "Bakmak zorunda mısın?" Dedim.
- Evet, arayan annemin numarası. Lily'e bir problem olduğunda beni ara demiştim.
İfadesi tekrar ciddileşmiş, kulağına dayadığı telefonun cevaplanmasını bekliyordu. Birkaç saniye sonra arama cevaplandı.
Konuştuğu kişinin ne dediğini duyamasam da, Nick tedirgin görünüyordu. Belli bir süre sadece dinledi. Sonrasında aniden ayağa kalktı.
"Tamam geliyorum, sen odandan çıkmadan beni bekle" dediğinde, ciddi bir şey olduğunu anladım.
- Nick ne oldu?
Soruma cevap vermedi. Tekrarladım.
- Ne oldu Nick? Önemli bir şey mi var?
Bana dönüp, sıkıca sarıldı.
- Hailie, her şeyi konuşacağız. Şimdi gidiyorum.
Aceleyle içeri yürüdü. Peşinden gitsem de kapının çarpma sesiyle evden çıktığını anladım. Ne olduğunu merak ediyordum. Eğer gerçekten bir şey varsa, Nick'in sakin olamayacağının farkındaydım. Hatta emindim.
Odama çıkıp telefonumu aldım. Nick'i defalarca kez arasam da bana dönmüyordu. Ne yapacağımı şaşırmış haldeydim. Ya delice bir şey yaparsa? Aklımdaki sorular beynimi kemiriyordu adeta.
Yaklaşık yarım saat geçmişti. Neredeyse her beş dakikada telefonumu kontrol ediyordum. Ama o, ne arıyor, ne de bir mesaj atıyordu.
Yapabileceğim tek şeyin oturup ondan haber beklemek olduğunu biliyordum. Ama bunu yapmak sinirlerimi bozuyordu.
Kapının çalma sesiyle ayağa fırladım. Hızlı adımlarla kapıya koşup, kolu kendime çektim. Karşımda Nick'i görmeyi beklesem de, gelen teyzemdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilitle
General FictionTakıntılı, sevdiği kişiyi kendine saplantı haline getiren biri, bir ilişkide nasıldır?