46. Bölüm | Ormandaki Ev

1.1K 48 28
                                    

Hailie

   Başımın ağrısıyla araladım gözlerimi. Etrafı süzüyor, nerede uyandığıma anlam vermeye çalışıyordum. Üzerimdeki battaniyeyi bir kenara itip, kalktım uzandığım koltuktan.

Epeyce büyük bir evdi burası. Yürüdükçe tahta parkeler gıcırdıyor, pikaptan gelen müzik sesleri kulağımı dolduruyordu. Neredeydim ben? En son hatırladığım neydi?

Gözüm kapıyla iliştiğinde, hızlı adımlarla koştum çıkışa doğru. Kola asılıyor, fakat hiçbir sonuç alamıyordum.

"Boşuna uğraşma, açılmayacak."

Nick'in sözleriyle irkildim yerimde. Etrafıma baksam da ortalıkta değildi o. Bu sefer de camları zorlamaya başlamıştım. Bir yolu olmalıydı, kurtulmalıydım bu hasta heriften!

Üzerindeki siyah mutfak önlüğüyle salona ilerledi Nick. Sırıtarak baktı suratıma.

- Zor bir gün geçirdin sevgilim. Acıkmışsındır diye düşündüm.

Nick'ten duyduğum her kelimeyle daha da afallıyordum ben. Neden bir yaptığı diğerini tutmuyordu? Önce bana vurup, sonra da yemek mi hazırlıyordu yani!?

- Çıkar beni buradan. Sen canavarın tekisin!

Dalga geçercesine konuşmaya başladı benimle. Sırıtışını ise yüzünden bir an olsun silmiyordu.

"Ah Hailie, güzel bir şey yaptığımda bana karşı üslubunu değiştir ki, daha fazlasını görebilesin. Şimdi gidiyorum, fırında yemeğim var.

Tekrar içeri ilerlediğinde, peşinden gittim. O kadar normal davranıyordu ki, cinayet işleyen bir adamdan eser yoktu hareketlerinde.

- Ne yapıyorsun sen!? Hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaksın? Yaptıklarını unutturmayacağım sana.

Tebessüm etti fırındaki tepsiyi çıkarırken. Kaale bile alınmama duygusunu birkaç gündür fazlasıyla yaşıyordum.

- Yapma güzelim, ne bu agresif tavırların? Boş tehditlerine son verdiğin zaman sana da iyi gelecek bu birliktelik.

Yüzümü buruşturdum söyledikleriyle. Kendimi yıpratmamak adına ayrıldım mutfaktan. Bir yolu olmalıydı.

Kurtuluşum kapılar ya da pencerelerden fazlasıydı.

Hızla merdivenlere koştum. Basamakları çıkıyor, bir yandan da bir şeyleri atlamış olması için dua ediyordum.

Odaları talan ediyor, kurcalıyordum çekmeceleri. İhtiyacım olan hiçbir şey çıkmıyordu karşıma. Kitaplar ve birkaç parça kağıtla doluydu dolapların içi.

Girdiğim her odanın camını zorluyor, etrafımdaki sert cisimlerle vuruyordum. Olmuyordu, kırılmıyordu bunlar!

Nick ise aşağı kattan keyifle seslendi.

"Hayatım boşuna uğraşıyorsun, çıkamayacaksın bu evden."

Deliye dönmüştüm. Sarf ettiği her kelime de daha sert davranıyordum camlara.

Sonrasında güçsüzlükle çöktüm yere. Hiçbir yolu yoktu bu camları kırmanın. Nick'i yine haklı çıkarmıştım.

"Hailie, camlarla işin bittiyse gel hayatım. Yemek hazır."

Sesini duydukça umutsuzluğum artıyordu. Başımı yasladım dizlerime, kendimi toparladıktan sonra aşağı indim.

Mutfağa vardığımda, masayı çoktan hazırlamış olduğunu gördüm Nick'in. Gülümseyerek "Otursana" dedi.

- Umarım etrafa fazla zarar vermemişsindir. Bu ev için hâlâ para ödüyorum.

Ona en uzak sandalyeyi çekip oturdum. Tabakları servis ediyor, hazırladığı her şeyi önüme diziyordu. Bardakları şarapla doldurduktan sonra oturdu karşıma. Hayranlıkla izliyordu beni.

Saatler önce beni ölümün eşiğine getiren adamla, aynı mıydı karşımda duran?

Su bardağına uzandım. Hissettiğim gerginlikle başıma dikiyordum bardağı. Yaşayacağımın garantisi yoktu. Tek yanlışımda beni de silebileceğini yeni anlamıştım.

Çatal ve bıçağını aldı eline. Nazikçe ayırıyordu tabağındaki yemekleri. Pikap ise susmak bilmiyordu. Sürekli kendini yenileyen şarkı beynime işliyordu sanki.

Romantik bir havadan çok, psikolojik travma yaşatıyordu bana burası.

Bir lokma aldı yemeğinden. Yanıma ilerledi, saçlarımı taradı parmaklarıyla. Yanağıma bir öpücük kondurduğunda, iğrenme duygusuyla geriye çekildim.

Arkamda duruyor, saçlarımla oynuyordu. Burnunu yaklaştırdı, derince içine çekti saçlarımın kokusunu.

- Hadi bir şeyler atıştır. Sonra da seni duşa sokayım.

Açlıktan kazınmak üzere olan midemin sesini duyabiliyordum. Nick ise sandalyesini yanıma çekti. Kendi yedirmeye başladı tabaktakileri.

Birkaç günün ardından ilk defa doyduğumu hissetmiştim. Kucakladı beni, merdivenleri tırmanmaya başladı yavaşça.

Banyoya vardığımızda kucağından indim. Jakuziyi ayarlayıp aval aval baktı suratıma.

- Ne bekliyorsun? Çıksana.

Başını aşağı yukarı sallayıp ayrıldı banyodan. Hemen arkasından kapıyı kilitledim. Jakuzinin dibindeki boydan boya cama göz gezdirdim hayranlıkla. Adeta tüm orman ayaklarımın altındaydı.

Tam o anda gözüm havlu asacağıyla kesişti. Bu evde, cama hasar verecek tek şey buydu belki de. Asılmaya başladım yerinden çıkması için.

Uzun uğraşlar sonucu çıkarmıştım yerinden. Kavradığım gibi cama girişmeye başladım onunla.

Evdeki diğer camlardan farksızdı bu da. Hiçbir şey kırılmasını sağlamıyordu.

Aynadaki yansımama göz gezdiriyor, morarmış elmacık kemiğime bakıyordum. Elimi üzerinde gezdirdiğimde, darbeyi yeni almışçasına ağrıdığını fark ettim.

Neredeyse üzerime yapışmış kıyafetlerden kurtulmuştum nihayet. Jakuziye yerleşip suya teslim ettim bedenimi.

Su, bileğimdeki kelepçe izlerinin acımasına neden oluyordu. Hafifçe gözlerimi kıstım, sonra da gömüldüm jakuziye.

KilitleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin