Hailie
Onun kollarındaydım. Omzuna başımı yaslıyor, hiç olmadığı kadar güvende hissediyordum kendimi. Beni sarsmamak için attığı yavaş adımlar yüzümün gülmesine sebep oluyordu.
Nick'in yanında olmak, eve dönmek gibiydi.
Mahcup bir tavırla zili çalıp, derin bir nefes aldı. Annemin beni bu halde gördüğünde ne kadar endişeleneceğini bildiğimden, Nick'in tavırları gayet normal geliyordu bana.
Çok geçmeden kapıyı açtı annem. Acele ettiğini, kapının ardından gelen ayak seslerinden anlamıştım.
Üzüntüsünü fark ettirmemeye çalışıyor, göz yaşlarını ise gözlerini sürekli kırpıştırarak gizlediğini sanıyordu. Belki de gelmemeliydim bu eve. Birkaç gündür hiç olmadığı kadar durgundu zaten. Ben ise daha da üzüyordum onu.
- İçeri girin.
Nick içeri girip, dikkatle koltuğa bıraktı beni. Annem ise peşimizden geliyor, endişeli gözlerle süzüyordu bacaklarımı. İkisinin de yüz ifadesini görebildiğimden, kendimi şanslı hissediyordum.
- Neden bu kadar endişeli görünüyorsunuz? Sadece bacağımın üzerine düştüm. Bu yara beni öldürmez.
Annem gözlerini kısarak attığı bakıştan sonra atladı hemen. "Hailie, fazla konuşuyorsun."
"Tamam susuyorum" dedim sırıtarak. Benim için pek de önemli olmayan yaralarımın, anneme nasıl göründüğünü anlamam çok zordu.
En azından anne olana kadar.
Sanki içinde tuttuğu bir şeyi bana anlatmak istercesine açtı ağzını. Tam konuşmaya hazırlanıyordu ki, Nick'in sesiyle dikkatini ona yöneltti.
- Mutfak nerede? Bir bardak su alacağım.
"Yorulma tatlım" dedi annem. "Oturup dinlen. Yeterince şeyle uğraştın zaten."
Annem etraftan kaybolduğunda, Nick aceleyle ayak ucuma attı kendini. "Dinliyorum."
Ne demek istediğini anlasam da, anlamamazlıktan geliyor, olabildiğince kaçırıyordum gözlerimi ondan.
"Neyi dinliyorsun?"
"John F Kennedy suikasti"
"Ne?" Dedim şaşkınlıkla. Sırıtarak beni izliyor, o yeşil gözleri nihayet parıldıyordu.
- Hailie, neyi dinliyor olabilirim? Nasıl bu hale geldiğini öğrenmeye çalışıyorum.
Derin bir iç çektim. Nick'i yalanlarıma inandırabilmem imkansıza yakındı.
Ah hayır, imkansızdı.
- Kaç kere anlatmam gerekiyor Nick? Sadece düştüm.
"Öyle mi?" Dedi sırıtmaya devam ederken.
- Düz yolda yürüyebildiğini sanıyordum. Yanılmışım.
"Yapma lütfen, bir anlık göz kararması" dedim bıkkınlıkla. O soğuk gözlerini üzerimde hissetmek, kelimeleri ikilememe neden oluyordu. Bana daha da yaklaştı.
- Kötü yalan söylüyorsun Hailie.
Saçlarımı okşadı, kendinden emin bir hale büründü.
- Ama kötü yalan söylemeseydin de anlardım.
Annem elindeki su bardağıyla yanımıza ilerlediğinde, içimden Tanrıya şükretmeye başladım. Onun mutfaktan çıkmasına ilk defa bu kadar seviniyordum.
Nick sahte bir gülümseme takındı yüzüne bardağa uzanırken. "Teşekkür ederim."
Annem bir şeyler konuştuğumuzu anlamıştı. Bilinçli olduğu bariz belli bir şekilde "yukarı katı toplayacağım" dedi.
"Keyfinize bakın."
Ah anne! Şu anda gitmemen gerekiyordu.
Nick'in bakışlarını tekrar hissettiğimde, gözlerimi kaçırdım. Zaten yapacak başka bir şeyim de yoktu. Ne ayağa kalkabiliyordum, ne de bu duruma bir son verebiliyordum.
Seçmek üzere olduğum her iki seçenek de can yakıcıydı. Hangisinin daha katlanılabilir sonuçlar doğuracağını düşünüyordum sadece.
- Nick.
"Dinliyorum Hailie" dedi bıkkınlıkla. Kollarını her zamanki gibi göğüsünde birleştirmişti. Çatık kaşlarının altındaki gözleri, bir an olsun ayrılmıyordu üzerimden.
- Annenlerle birlikte geçirdiğimiz akşam yemeğini hatırlıyor musun?
Aniden ciddileşti. Kollarını çözerek bacaklarından destek aldı dirsekleriyle. Başını aşağı yukarı salladı.
Anlatıp anlatmamak arasında gidip geliyor, hangi kararı verirsem vereyim yanlış yaptığımı hissediyordum.
- O gece sana defalarca kötü hissettiğimi söylememin sebebi Jake'ti. Bugün de tekrar karşıma çıktı.
Sinirden gülüyor, elini çenesinde gezdiriyordu. Gülüşleri kahkahaya dönüşürken o kadar korkunç görünüyordu ki, içimden sürekli aynı şeyi sorguluyordum.
Ben ne yapmıştım böyle?
"Sana dokundu mu?"
Panik içinde "Nick sakin ol" diye tekrarlıyor, bir yandan da kendimi dizginliyordum. Onu hiç böyle görmemiştim.
Adeta farklı bir yüzüyle tanışıyordum.
"Sana dokundu mu!?"
Annem duyduğu seslerle merdivenlerde bitmiş, bizi kontrole gelmişti. İçinden çıkılmaz bir durumda bulmuştum kendimi.
- Sesini alçaltır mısın Nick? Annem bizi izliyor.
Oturduğu yerden kalktı. Ellerini ensesinde birleştiriyor, evde geziniyordu.
- Bunu bana şimdi mi anlatıyorsun Hailie?
Ağlıyor, kendimi suçlamak dışında bir şey yapamıyordum. Tahminimden de kötü sonuçları olacaktı bu yaptığımın.
- O saçma tavırların, alkolden önünü göremeyişin, sayıklamaların...
Gözlerimizi birleştirdiğinde öfkesini iliklerimde hissetmiştim. "Tüm bunları açıklıyor."
"Nick" Diye sesleniyor, uzandığım koltuktan kalkmaya yelteniyordum. "Sakın!" Diyerek uzattı elini. Hayal kırıklığıyla baktı yüzüme.
Çıkış kapısına ilerledi. Kolu tuttuğunda tekrar çevirdi yüzünü bana.
- Bilmeni isterim, o orospu çocuğunun yanına kalmayacak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilitle
General FictionTakıntılı, sevdiği kişiyi kendine saplantı haline getiren biri, bir ilişkide nasıldır?