29. Bölüm | Köşeye Sıkışmak

1.6K 61 7
                                    

Hailie

Hayatımı Nick'ten önce ve Nick'ten sonra olarak ikiye ayırıyordum artık. Yaşadığım son şeyler gözlerimin önünden geçiyor, bu kısa sürenin beni nasıl bu kadar hızlı olgunlaştırdığını sorguluyordum.

Tabii buna olgunlaşma denirse. Bu kelimeyi kullanmam doğru değildi belki de. Değişiyordum, ama bu değişimin olumlu mu, yoksa olumsuz mu olduğuna karar veremiyordum.

Farklıydım, hatta ben bile hareketlerime anlam veremiyordum bazen. Yapmam dediklerimi yapıyor, daha öncesinde önünden bile geçmediğim ortamlara giriyordum.

Şu anda da olduğu gibi. Bir polis merkezinde, demir bir sandalyede oturuyor, Nick'in yanıma dönmesi için dua ediyordum.

Ben ne ara bu hale gelmiştim?

Yanıma bir görevlinin yaklaştığını fark ettiğimde, sıyrıldım tüm düşüncelerimden. En azından mümkün olduğu kadar.

"Nick Mathers'ın yakını siz misiniz?"

Heyecanla "Evet" dedim. Parmaklarımla geriye attım saçlarımı. Üzerimdeki her şey o anda baskı yapıyordu bana.

- Sanırım gitseniz iyi olacak. Onu bugün göremeyeceksiniz.

Ani bir afallamayla lafa atladım. "Neden? Benim onu görmem gerekiyor, gerçekten."

Yüzümdeki o ifade ya da titreyen sesim görevlinin umrunda bile değildi.

- Ne yazık ki yapabileceğim hiçbir şey yok. O kadar bitkin görünüyorsunuz ki, sadece eve gidip dinlenmenizi öneririm.

İçten gülümsemişti yanımdan uzaklaşırken. Nick'i göremeyeceğim halde burada kalmak anlamsızdı, çıkış kapısına yürüdüm.

Hışımla çıktım polis merkezinden. Birkaç adımın ardından tekrar dönüp baktım binaya.

Saatler öncesinde yanımdaydın Nick. Şimdi ise bana dönemeyecekmişsin gibi hissediyordum.

Yol kenarında duran arabama yürüdüm. Kapıyı aralayıp atladım sürücü koltuğuna. Eve sürdüm.

Fazlasıyla yanlış ve iyi niyetli düşünerek hareket etmiştim ben. Fakat bu da seni kaybetmeme sebep olmuştu Nick. Kim için? Sevgilisine zarar gelmesin diye kendi oğlunu ihbar eden Rose için mi?

Kendi çocuklarına, ne olduğu belirsiz bir adamdan daha az değer veren bir kadın için mi yanımda değildin?

Kolumu cama yaslayıp, başıma destek vermeye başladım. Diğer elimle direksiyonu sallıyor, yolu seyrediyordum bomboş. Oysa yolu izlediğimden haberim bile yoktu, hafızam sadece Nick'i getiriyordu bana. Bitsin istemiyordum, onu sadece bir camın arkasından ya da sınırlı gördüğümü düşünmek bile kafayı yememe sebep oluyordu.

Çok geçmeden varmıştım eve. Yolun kenarına park ettim arabayı. O kadar acele çıkmıştım ki, aracın anahtarları dışında hiçbir şey yoktu üzerimde. Zili çaldım.

Annem kapıyı açtığında, makyajına ve elbisesine göz gezdirip gülümsedim. "Çok güzel görünüyorsun."

Sarıldı bana. Son zamanlarda hep bunu yapıyordu annem. En güzel kıyafetlerini giyiyor, kendine en çok yakışan makyajı yapıyordu yüzüne. Sebebini bilmiyordum ama onu böyle görmek hoşuma gidiyordu.

Sarılmaya son verip içeri yürüdüğünde, arkasından seyrettim onu. Eski annem ve şimdiki arasında gözle görülür bir fark vardı. Her geçen gün daha da zayıflıyordu sanki.

Düşünceli ve sarsak adımlarla tırmandım merdivenleri. Korkulukların önündeki piyano koltuğuna fırlattım elimdeki anahtarı.

"Anne teşekkür ederim. Anahtarın burada."

"Bir şey değil" dedi merdivenlerin diğer ucundan. Odama girdiğim gibi attım kendimi yatağa. Sürekli yön değiştiriyor, çıkaramıyordum aklımdakileri.

Annem usulca araladı kapıyı. "Hailie, konuşabilir miyiz?"

Yattığım yerden doğruldum. Ne olduğunu merak edercesine çatılan kaşlarımla, baktım anneme.

"Evet, otursana."

Ayak ucumdaki pufa oturdu. Hiç olmadığı kadar düşünceli görmüştüm onu. Konuşmasını bekledim.

- Bunu senden saklamaya hakkım olmadığını düşündüm Hailie. Zaten daha da fazla saklayamazdım, belirtiler artıyor.

Gözüm seğiriyor, cümlesini tahmin ettiğim gibi devam ettirmemesi için yalvarıyordum tanrıya.

"N-neyin belirtisi bunlar?"

"Kanserim" dedi acı bir gülümsemeyle. Duyduklarıma inanamıyor, bomboş bakıyordum yüzüne.

"Akciğer kanseri" dedi gözünden süzülen yaşlarla.

Benim de ağladığımı, gözyaşlarım yanaklarıma kadar indiğinde fark etmiştim.

- Senden saklayabildiğim kadar devam ettirmeyi seçtim Hailie. Babanın yanına da bu yüzden gitmem gerekti. Ama daha fazla sana bunu yapamam, bilmen gerekiyordu.

Ağlamalarım dudağımın titremesine, annemi net göremememe sebep oluyordu. Ne düşünebiliyor, ne de son verebiliyordum gözyaşlarımın akmasına. Aksine artarak devam ediyordu.

"Gel buraya!" Diyip sımsıkı sarıldı bana. Başını boynuma yerleştirip devam etti ağlamaya. Ben ise saçlarına dokunuyor, doya doya içime çekiyordum kokusunu. Son kez mi yapıyordum bunu?

"Atlatacaksın!" Diye defalarca tekrarlıyor, bunu söylerken kendim bile inanamıyordum dediklerime. Sanki hastalığından bahsetmiyordu da veda ediyordu. Bu kadarı çok fazlaydı bana,

Hemde kaldıramayacağım kadar çok.

KilitleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin