Medyadaki Lily karakteridir.
Nick
Mutfak tezgahına yaslanmış, Lily'i ve beni süzüyordu. İçimden sürekli aynı şeyi tekrarlıyordum. Yanlış bir şey mi yapıyorum?
- Anne dinle, o şerefsiz kardeşime dokunursa...
Devam etmemi bile beklemeden, "Git" dedi.
- Gelmek üzeredir. Seni görsün istemiyorum.
Saçlarını kulağının arkasına alıp, sigarasını çekti. Gözlerini üzerimde gezdirmeye devam ediyor, gerginlikten bacağını sallıyordu. Ben ise ona, kimseye olmadığı kadar sinirliydim. Söylemediğim her şeyin sonrasında beni rahatsız edeceğini biliyordum. Bu yüzden kendimi frenlememeye karar verdim. İlk defa.
- Lily odana gidip kapıyı kapatır mısın?
Annem tedirginlikle sigarasını küllüğe bastı. Lily ise yerde duran sırt çantasını kaldırıp odasına ilerledi. Birkaç saniye sonra kapının kapanma sesi geldiğinde kahkahayı bastım.
"Neye gülüyorsun?" Diye sordu sinirden deliye dönerek. "Komik olan ne!?"
"Sen" dedim.
- Yaşadığın ev, sen ve katlanmak zorunda olduğun sevgilin beni güldürmeye yetiyor. Lily'nin kılına bile zarar gelmeyecek.
Koridora doğru yürürken tekrar anneme döndüm.
- Ha bu arada, artık kendine yaptığın saygısızlıklar umrumda değil. Ve bu senin eserin.
Lily'nin odasına girip, ona sımsıkı sarıldım. Hiç olmadığı kadar huzursuz hissediyordum. İçimden kendimi teselli etmeye çalışıyordum resmen. O annesi ve ona zarar gelsin istemez.
- Lily bu bir veda değil. Beni anlamanı beklemiyorum ama hayatımın en kötü dönemindeyim. Bunu hallettiğimde eğer istersen benimle yaşayabilirsin.
Başını salladı. "Lily" dedim.
- Bana verdiğin sözü unutma anlaştık mı? Hoşlanmadığın herhangi bir olayda hemen beni ara.
Hızlı adımlarla evden çıktım. Arabaya ilerlediğim anda, Jake'in evin zilini çaldığını gördüm. Birkaç dakika izledim.
Annem kapıyı açarak onu dudağından öptü. Ah Tanrım! Mide bulandırıcıydı. Kapıyı kapattıktan sonra hiçbir şey göremedim. Derin bir iç çekerek salladım direksiyonu.
Hailie'nin evinin önünde durdum. Arabadan indim ve kapının önündeki birkaç basamağı çıktım. Zile bastığımda, kapıyı Hailie açtı.
Şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. "Nick seni bu kadar erken görmeyi beklemiyordum."
Hazırlanmıştı. Üzerinde bir kot şort, siyah büstiyerin üzerinde deri ceketi vardı. "Biliyorum" dedim.
Bana daha da dikkatli bakarak "Neyin var?" Diye sordu.
- Hailie sonra konuşalım tamam mı? Sanırım sen de dışarı çıkıyordun.
"Hayır" dedi.
- Nick dışarı çıkmıyorum. Annemi havaalanına bırakıp geldim. Şimdi konuşacağız, içeri geç.
Dalga geçercesine Hailie'ye baktım. "Sanırım sizi ailecek havaalanından toplamam gerekecek."
Gülümsedi. İçeri girdiğimde arkamdan kapıyı itekledi. Başıyla merdivenleri işaret etti;
- Odam üst katta, zaten biliyorsun.
Merdivenleri çıkmaya başladım. Hailie arkamdan geliyordu. Odasına vardığımda etrafta göz gezdirdim. Yanıma yaklaştı.
"Gece göremediğin için şimdi mi inceliyorsun?
Gülümsedim. Kendimden emin bir gülümsemeydi bu. "Gece de gördüm."
"Karanlıkta mı?" Dedi tiye alıyormuş gibi. Karşısında gülmeye devam ediyordum. "Evet."
- Birini karanlıkta ne kadar uzun süre bırakırsan, karanlığa olan hassasiyeti azalmaya başlar. Gece gördüklerinin, gündüz gördüğünden pek bir farkı kalmaz.
Birkaç saniye yüzüme öylece baktı. Böyle davranmamam gerektiğinin farkındaydım, her şeyi mahvediyordum. Kahretsin!
"Anlamıyorum" dedi.
- Nick neyin var? Neden Böyle davranıyorsun?
Yatağın bir köşesine oturdum. "Hiçbir şeyim. Sadece bilmeni istedim."
Yanıma geçti. Bana oldukça yakındı. Bacaklarımız birbirine değiyordu. "Peki o halde" dedi.
- Belki dün gece hakkında konuşmak istersin. Odama gizlice girmen gibi mesela.
Ciddi bir yanı vardı ama bir yandan da gülümsüyordu. Öylece yüzünü izliyordum. Siyah saçlarını, tenini, gözlerini ve dudaklarını... Muhteşem görünüyordu.
- Seni ilk gördüğüm gün, günümün güzel geçmesini sağlamıştın. Dün gece de aynen bunu yapman gerekiyordu.
"Ya uyanmasaydım?"
- Uyanmasaydın da birkaç dakikaya kadar aynı balkondan çıkıp gidecektim.
"Telefonunu ver" dedi. Tepkisizce cebimden çıkardığım telefonu Hailie'ye uzattım. "Kilidini aç"
- Kilidi yok.
Telefonu aldığında, "Ne yapıyorsun?" Diye sordum. Yüzüme bakmadan elindekiyle ilgilenmeye devam ediyordu. "Kendimi çaldırıyorum."
Çalışma masasının üzerindeki telefonu, aniden titremeye başladı. Hailie, aramayı iptal edip telefonu tekrar bana uzattı.
- Sana ulaşabilmek için sürekli gelmeni bekleyemem Nick. Sana ulaşmak istediğimde ararım ve ulaşırım.
Gülümsedim. Bu hareketi hoşuma gitmişti. Konuşurkenki mimik ve ses tonu beni deli ediyordu.
- Seni tekrar görebilecek miyim diye düşündüm biliyor musun? Buraya gelmediğin sürece seni bulmam imkansızdı.
Duyduklarımla, bakışlarımı ona yönelttim. İçimi karşı koyamadığım bir heyecan sarmıştı. Gülümsedi;
- Tabii gecenin bir yarısı balkon kapısından odama girmeni kastetmiyorum. Zili çalıp geleceğini düşünmüştüm.
Bacağımda duran elimi tuttu. Elimi, kendi bacağına koyup, yüzüme baktı.
- Seni çözemiyorum Nick. Karanlıksın, gizemlisin ve çok çekicisin. Bana bir şeyler hissettiriyorsun ama ne hissettirdiğini anlamıyorum.
Elimi tutmaya devam ediyor, gözlerini benden ayırmıyordu. Dudaklarını izleyerek daha da yaklaştım ona.
Onu olabildiğince yumuşak, tahrik edici öpüyordum. Bana karşılık vererek kollarını boynuma sardı. Belinden kavradım onu.
Onu kucakladığımda, gittikçe daha da sert öpüşüyorduk. Eliyle ensemi tutuyor, kucağımda hareket ediyordu. Parmaklarımı saçlarından geçirdim, yumuşacıktı. İlk defa bu kadar yakınımda olduğundan, kokusunu deli gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilitle
General FictionTakıntılı, sevdiği kişiyi kendine saplantı haline getiren biri, bir ilişkide nasıldır?