Hailie
Bir karar vermiştim. Sonuçlarını düşünmeden yaşama kararı. Yapmak istediklerimin önüne, sonuçlarını koymayacaktım artık. Belki üzecekti beni. Belki de ömrüm boyunca pişmanlık duymama sebep olacak şeyler yapacaktım ben. Ama bazen kötü şeyler yaşamak, ileride geçmişe dönüp bakıldığında "keşke" demekten çok daha iyidir.
Kayanın üzerinde oturuyorduk. Başımı Nick'in göğüsüne yaslarken, ellerimizi kenetlemiştim. Hava kararmış, geriye sadece şehrin ışıkları kalmıştı. Başımı daha da gömdüm Nick'in göğüsüne. O ise saçlarımla oynuyordu.
Düşünceli görünüyordu, sanki bir şeyler anlatmak istiyormuş gibi. Ama kararsızdı, onun yüzünde ilk defa kararsızlığı görüyordum.
Başımı kaldırdım. "Nick bana bir şey mi söyleyeceksin?" Dediğimde, aşağı yukarı salladı kafasını. Tam tahmin ettiğim gibiydi.
- Benden gitmene sebep olacak her şeyi ortadan kaldıracağım Hailie.
Sadece yüzüne bakmakla yetindim. Kastettiği neydi? Scarlet denilen kızdan ve fotoğraflardan bahsetmek mi? Ah! Bunu pek istediğimi sanmıyordum.
- Nick bunu daha sonra da konuşabiliriz.
"Hayır" dedi. Bana anlatıp rahatlamak istiyordu belli ki. Peki ya ben? Ya beni rahatlatmaktan çok üzecek şeylerse bunlar?
- Seni dinliyorum.
Bana anlatmasına izin veriyordum. Geçmişte kalmış birinin hikayelerini duymakla başa çıkabilirdim çünkü.
İçimden bir ses, Scarlet'ın geçmişte kalmadığını fısıldıyordu kulağıma. Nick'in fotoğrafları saklaması da destekliyordu bunu.
Derin bir nefes aldım. Aklımdaki düşünceleri silmeye uğraşıyordum bir yandan. İç sesim sürekli beni üzmeye çalışıyordu sanki.
Kim bilir, belki de doğruları söylüyordu.
- Scarlet iki sene önce girdi hayatıma. Ve o hayatıma girdiğinde, görebileceğim en güzel kadın olduğunu düşündüm. Zeki, komik, eğlenceli...
Gözü dalıyor, o anları tekrar yaşıyordu hafızasında. Dikkatle dinliyordum onu.
- Onu gördüğümde, bir kişide bağlı kalamayacağını ve anlık yaşayan biri olduğunu anlamıştım. İşaretler bunu gösteriyordu. Ama aşıkken asla görmeyiz.
Konuşmaya devam ettikçe, dikkatim artıyordu. Gördüğüm fotoğraflardan sonra, bunlara inanmak güçtü.
O fotoğraflar, mutlu bir ilişkinin hatıraları gibiydi çünkü.
- Her hatasında, ne yapmış olursa olsun hep yanındaydım ben. Bunu düzeltmeye karar verdim. Beni kaybetme korkusunu yaşasın istiyordum çünkü. Dediğimi yaptım, bir sonraki gelişinde kabul etmedim onu. Bana gideceğini söylüyor, ağlıyordu. Bunların sadece blöften ibaret olduğunu düşündüm.
Sesi daha da sakinleşmişti. Gerçekten üzgün görünüyordu Nick.
- Sonrasında başka bir erkekle Kanada'ya gittiğini öğrendim. Birkaç kez bana ulaştı, mutsuz olduğunu, beni yanında istediğini söyledi. Ona hâlâ aşık olsam da, aramalarını cevaplamadım. Onun için sadece bir piyondan ibarettim çünkü.
Gülümsedi, derin bir iç çekti. "Biri için doğru kişiyim sanıyorsun, ama değilsin."
- Peki ya fotoğraflar, onları neden saklıyorsun?
- En başta barışma umuduyla saklamıştım onları. Sonra ise orada unuttum. Benim için o kadar önemsizler ki, varlıklarından haberim bile yoktu.
Gözlerini şehrin manzarası üzerinde gezdiriyordu. O kadar düşünceli görünüyordu ki, manzarayı göremediğinden emindim.
- Senin gitmenle yaktım bütün fotoğrafları. Artık hepsi külden ibaret.
Bana sarılarak öptü saçlarımı. Geriye çekildi, çenemden kavrayıp başımı kaldırdı. "Hayatımdan çıkardığım gibi çekmecelerimden de çıkardım onu."
Anlattıklarından sonra rahatlamıştım. Aklımı kurcalayan birkaç fotoğraf ve ayrılıklar yoktu artık. Yüzümde gezdirdiği elini tutarak avucunu öptüm.
- Nick, beni eve bıraksan çok iyi olacak. Annem dönüyor bu akşam.
Başını sallayarak ayağa kalktı. Birlikte arabaya ilerliyorduk. Kapüşonlusuna daha da yerleşiyordum. Nick gibi kokuyordu aynı, çok güzeldi.
- Üzerimdeki bende kalabilir mi?
Gülerek "Kalsın" dedi. Sürücü koltuğuna oturduğunda, yanında yerimi aldım hemen.
- Ama senin de bana bir şey vermen gerekmez mi?
"Bir öpücük yeterli olur mu?" Diye sordum.
Sinsice sırıtıyordu bana. Kucağına çıktım, boynuna sardım kollarımı. O ise belimi kavradı tek eliyle. Dudağını yavaşça öpmeye başladım. O ise beni sert öpüyor, yanında olmadığım her anın acısını çıkarıyordu sanki.Onun yanında olmak ve ona dokunmak beni mutlu ediyordu. Yanındayken zaman, hiç olmadığı kadar hızlı akıyordu sanki.
Kendimi geriye çekerek öpüşmeyi sonlandırdım. "Sanırım kapüşonlun artık benim ha?" Dediğimde, gülümsedi. Sonra da kucağından indirdi beni.
- Emin ol, kapüşonlumu kaybetmeme değdi.
Dalga geçiyor, bir yandan da arabayı çalıştırıyordu. Bana yaklaştı, bacağıma attı elinin birini.
- Seni o kadar özledim ki, yirmi kapüşonlumu daha kaybedebilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilitle
General FictionTakıntılı, sevdiği kişiyi kendine saplantı haline getiren biri, bir ilişkide nasıldır?