Nick
Koltukta oturuyor, televizyondaki saçma programın birine göz gezdiriyordum. Bu eve taşındığımdan beri, ilk defa çizgi film kanalları dışında bir şey gösteriyordu televizyon. Lily hala sinirliydi bana. Sinirini de çizgi film izlememekle fark ettirmeye çalışıyordu.
Camın önünde durmuş, gözlerini bir an olsun ayırmıyordu benden. "Lily" dedim. İfadesini koruyarak bakmaya devam etti suratıma.
- Hailie'yi de alacağım. Sonra da annenin yanına gideceğiz.
Cevap vermedi, bana olan tepkisini anlayabiliyordum. Yerimden kalkarak yanına ilerledim. Dizlerimin üstüne çöküp, gözlerine giren kahküllerini geriye aldım.
- Benden nefret ediyorsun değil mi?
Başını iki yana salladı. Bir gelişme vardı, en azından nefret etmiyordu benden.
- Lily, hayatımdaki en büyük önceliğim olduğunu bil. Senin için her ne yapıyorsam, ya da yapmak zorunda kalıyorsam hep mutluluğunu amaçlıyorum.
Birden boynuma atladı. Bana sımsıkı sarılıyor, ağlıyordu. "Ama burada kalmama izin vermiyorsun!"
"Şş" diyerek saçlarına attım elimi. Onu teselli ediyor, ağlamasını dindirmeye çalışıyordum. Beni anlamıyordu, zaten altı yaşındaki bir çocuğun beni anlamasını beklemiyordum.
- Lily burada bir odan var. Her istediğinde gelip seni alacağıma söz veriyorum. Sen ne istersen onu yapacağız, dilediğin gibi vakit geçireceğiz. Sadece bir süre annemle kal.
Boynuma gömdüğü başını kaldırıp yüzüme baktı. Ben ise gözyaşlarını siliyordum ellerimle.
- Sana söz veriyorum, uzun sürmeyecek.
Başını aşağı yukarı salladı. İki eliyle, tek elimi kavradı sıkıca. "Çabuk gel olur mu?"
Elimi bırakıp odasına ilerledi. Eşyalarını topluyor, çantasına yerleştiriyordu her şeyi. Onun yanımdan ayrılmasını istemesem de, en doğrusu buydu o an için. Her şeyi düzeltecektim ben. Her şeyi düzelttiğimde de kardeşimi geri alacaktım.
Masanın üzerindeki telefona uzanıp, Hailie'ye mesaj attım. Onun da gelmesini istiyordum. Belki de Hailie'nin olması, Lily'nin mutsuzluğunu biraz olsun azaltırdı.
- Yirmibeş dakika sonrası için bir planın var mı?
Çok bekletmeden cevap verdi Hailie.
- Eğer konu sensen, başka bir planım yok.
Gülümsedim, hayatımdaki en büyük şanstı Hailie. Beni her şeyden uzaklaştırıyor, yüzünü hatırlamak bile günümün farklı geçmesini sağlıyordu.
Yerimden kalktım. Odama gidip kapıyı kapattım hemen. Sonra da Hailie'yi aradım. "Günaydın bebeğim" diye açtı telefonu.
- Günaydın. Hailie, yardımına ihtiyacım var.
"Bir şey mi oldu?" Dedi telaşla. "Hayır" dedim. "Lily annemin yanına gitmeyi kabul etti."
- Yanımızda olursan Lily'nin daha az huzursuzlanacağını, benim de ne annemle ne de sevgilisiyle kavga etmeyeceğimi düşündüm.
Dalga geçerek, "Bu kadar mı?" Dedi. "Beni annenle tanıştırmak istediğini düşünmüştüm."
"O da var tabii" dediğimde, ikimizde gülüyorduk. Moralimin bozukluğunu anlamıştı Hailie. Beni asıl sorundan uzaklaştırmaya çalışıyor, azaltmak istiyordu mutsuzluğumu.
- Hailie, seni seviyorum.
"Ben de seni seviyorum"
Telefonu kapattıktan sonra içeri döndüm tekrar. Lily eşyalarını toplamış, koltukta oturuyordu. "Hazır mısın?" Diye sorduğumda, başını salladı sadece. Çantasını aldığımda çıktık evden.
Arabanın önüne vardığımızda, arka kapıyı açtım ona. Bindiğinde de kemerini bağladım. Parmaklarımla geriye taradım saçlarını.
- Bana verdiğin sözü unutmadın değil mi? Seni rahatsız eden her olayda beni arayacaksın.
"Unutmadım" dediğinde, alnına bir öpücük kondurup, kapattım arka kapıyı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilitle
General FictionTakıntılı, sevdiği kişiyi kendine saplantı haline getiren biri, bir ilişkide nasıldır?