38. Bölüm | Geçmişe Dönüş

1.2K 56 12
                                    

Hailie

Yavaşça yanıma yaklaşıyordu elindeki halat parçasıyla. Hissettiğim korku, sınırlarımı zorluyordu. Bacaklarımı kendime çektim. Geriye sürünerek duvara yapıştırdım sırtımı.

"Korkmana gerek yok, canını yakmayacağım."

Öylesine normal bir şeyden bahsediyormuş gibi konuşuyordu ki, birlikte geçirdiğimiz her dakika kendime daha da kızıyordum.

Bu psikopatı bunca zamandır nasıl fark edememiştim?

Kollarımdan yakaladı beni. Ben debelenip sıyrılmaya uğraştıkça tüm gücünü veriyordu bileklerime. Daha fazla dayanamayıp acıyla inledim, teslim ettim ona kollarımı.

Halatı bileklerime geçirmekle ilgileniyor, bir yandan da laf yetiştiriyordu bana.

- Beni canını yakmaya zorluyorsun Hailie. Söylediklerimi yapman ikimiz için de durumu kolaylaştırır.

İkimiz için neyi kolaylaştıracaktım ben? Hangi durumdu bahsettiği? İstemediğim bir yerde zorla tutuyordu beni bu herif!

Dolan gözlerimle suratına baktım. Öylesine merak ediyordum ki bu soğukkanlılığı nasıl sağladığını.

"Nasıl yapıyorsun?"

"Neyi?" Dedi halatın sıkılığını arttırırken.

"Normal bir adam gibi nasıl görünebiliyorsun sen?"

Gülümsedi, son düğümü de attıktan sonra geri çekti kendini benden.

Boşluğa bakıyor, birini dinliyor gibiydi sanki. Ne duyuyordu bilmiyordum ama, duydukları çıldırtıyordu onu. Gördüklerim, delicesine arttırıyordu kalbimin hızını. Daha fazla dayanamadım.

- Neye bakıyorsun sen?

Kaşlarını çatarak devam etti odanın köşesine bakmaya. Bu sefer daha yüksekti sesim.

- Sana neye bakıyorsun dedim!?

Başını iki yana salladı.

- Haklı çıkamayacaksın Scarlet. O bırakmayacak beni. Aynı hataları yapmayacağım bu sefer!

Bağırışlarıyla zıpladım yerimde. Yanlış mı duymuştum? Scarlet mı diyordu o?

- Nick lütfen, her şeyi duymak istiyorum! Scarlet'a ne yaptın sen!?

Karnıma kramplar giriyordu yaşadıklarımın şokuyla. Duyduğum tek bir isim burdan sağ çıkma umudumu yerle bir etmişti. "Scarlet."

Hışımla, cebinden benim telefonumu çıkardı. Annem, babam, teyzem ve okulum gözlerimin önünden geçti birkaç saniye içinde.

Ölüm de böyle bir şey miydi?

Herkesin dilinde dolaşan yedi saniye efsanesini mi yaşıyordum ben? Eğer öyleyse ölmenin eşiğine gelmiştim.

Telefonu dudaklarıma yaklaştırdı. Anlayacağım dilden konuşuyordu benimle.

- Babanı arıyorum. Ona annenin durumu için üzüldüğünü, birkaç günlüğüne kafa dağıtmak istediğini söyleyeceksin.

Titriyor, telefona odaklanıyordum sadece. Bir telefon, Nick'ten sonsuza dek kurtulmamı sağlayabilir miydi?

- Hailie, duyuyor musun beni?

Başımı salladım. Bana güvenmesini istiyordum tamamen.

Telefonun cevaplanmasını beklemek o kadar zordu ki benim için. Saniyeler geçmek bilmiyor, babamın açması için yalvarıyordum tanrıya. Üçüncü çağrıdan sonra kesildi zil sesleri.

KilitleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin