8. Bölüm | Gerçeklere Doğru

3.9K 123 20
                                    

Hailie

   Koltuğa uzanmış battaniyeyi çekiyordu üzerine. Ağrılarını yüz ifadesinden anlayabiliyordum. Elimdeki kitabı rafa bırakarak gittim yanına.

Koltuğun bir köşesine oturarak yüzünde gezdirmeye başladım elimi. Hayranlıkla gözlerimi izliyordu.

- Neden bana kendinden bahsetmiyorsun? Okuduğun bölümü bile raflarından öğreniyorum.

Yerinden doğrularak bana yaklaştı. Bir yandan da dudaklarımı izliyordu. "O kadar güzelsin ki, güzelliğin dışında hiçbir şeyden konuşmak istemiyorum."

Dalga geçercesine gülümsüyordu. Ama gülümsemesinde gördüğüm, sadece konuyu değiştirme çabasıydı. "Nick ben ciddiyim" diye atladım hemen.

- Seni tanımak istiyorum. Bana Lily dışında da ailenden bahsetmeni istiyorum.

Kapı gıcırtısıyla, Lily odasından çıktı. Nick ise üzerimde gezdiriyordu gözlerini. Neden bana hayatından bahsetmiyordu? Ne kadar normal davranmaya çalışsa da ikimizin arasına ördüğü duvarı hissedebiliyordum.

Lily masanın üzerindeki bilgisayarı gösterip, "Bir şeyler izleyebilir miyim?" Diye sorduğunda, Nick başını salladı. Masaya uzanmaya çalışırken, panikle "Nick!" Dedim.

- Ne yapıyorsun? Yerinden kalkmaman gerekiyor.

Bilgisayarı önünden çekip kucağıma koydum. Ekranı kaldırıp tuşa bastığımda, Lily yiyecek bir şeyler almak için mutfağa gitti. Ekran yavaşça aydınlanırken, karşımda kendi sosyal hesaplarım ve fotoğraflarım beliriyordu. Neye uğradığımı şaşırmıştım adeta. Nick beni mi stalklıyordu?

Kafamı kaldırıp Nick'e baktım hemen. Şaşkınlığımın suratımdan okunduğuna emindim. O da bir şeyler döndüğünü fark etmişti. Ne olduğunu sorarcasına baktı yüzüme. Lily'nin ayak seslerini duyduğumda aceleyle sekmeleri kapattım.

Bilgisayarı kucağımdan kaldırıp, Lily'nin eline tutuşturdum. Elindeki süt kutusu ve bilgisayarı odasına taşıdıktan sonra gelen kapının kapanma sesiyle, tekrar baktım Nick'e. "Ne?" Dedi aniden.

- Hiç, bir anda kendi fotoğraflarımla karşılaşmak tuhaf hissettirdi.

Gözlerini aşağı kaçırıp gülümsedi.

- Sanırım açtığım sekmeleri kapatmam gerekiyor.

Bilgisayarında en son beni aratmıştı. Bunun bana nasıl hissettirdiğini bilmiyordum. Hoşuma mı gitmişti? Yoksa az da olsa beni ürkütmüş müydü?

Üzerine doğru eğildim. Ellerimle kavradım yüzünü. Dudaklarımızı birleştirdim. Yumuşak bir öpücükten sonra geri çektim kendimi.

- Nick ilaçlarını almalısın.

- ilaçları almak istemiyorum uykumu getiriyor.

Yerimden kalkarak mutfağa ilerledim. Dolaptan bir şişe su çıkarıp, tezgahtaki bardağı doldurdum. Tekrar döndüm Nick'in yanına. Bardağı uzattım.

O elimden bardağı alırken, ilaç kutularını açıyordum. Yanına bıraktım onları.
İstemeyerek hapları yuttu.

Koltuğa daha da yerleşerek kapattı gözlerini. Kolunu tuttum. Bandajına göz gezdirdim.

- Bandajı sakın çıkarma. Birkaç gün durması gerekiyor. Kuru tutmaya çalış, su değmesin.

Sinsice gülümsüyordu yüzüme bakarken. Bir anda çekti beni belimden.

- Daha ne kadar benimle doktorculuk oynayacaksın?

Üzerindeydim, aramızda hiç mesafe yoktu.

- Başını belaya sokmayı kestiğin zaman Nick.

Gözlerime bakmayı bırakıp, öpmeye başladı beni. Ona karşılık veriyor, çenesini kavrıyordum. Elini popoma attığında gülümsedim. Daha da sert devam ettirdim öpüşmeyi.

Kendimi geriye çekip yanına sokulduğumda, kolunu belimden geçirdi. Arkamdan bana sarıldı, ellerimizi kenetledim. Yüzünü saçlarıma dayadı. Omzumu öptükten sonra kapattı gözlerini. İlaçlar yan etkilerini göstermeye başlıyordu.

Ellerimiz birbirine kenetli şekilde dururken, bir an olsun çekmiyordu başını boynumdan. Yavaşça uykuya dalıyordu, fark ediyordum. Sarılmaya devam ediyordu belime.

Bir süre sonra uyuduğundan emin olup, yavaşça kalktım yanından. Düşünceler peşimi bırakmıyordu. Hareketlerine anlam vermeye çalışıyordum kendi içimde. Bu gizemli hallerine, zeki ve sessiz kişiliğine... Aslında kafamdaki soruları cevaplama fırsatım vardı. Onun evindeydim.

Yavaş adımlarla Nick'in odasına yürüdüm. Arkamı tekrar dönüp hala uyuduğundan emin olduktan sonra girdim içeri. Odasını ilk defa görüyordum.

İç sesim bir an olsun susmuyordu. Kafamın içinde aynı şeyi tekrarlıyordu sürekli. "Başkasının özel alanına izinsiz girme."

Durduramıyordum kendimi. Nick hakkında bazı şeylerden emin olmak zorundaydım, yapacaktım bunu. Kendimle verdiğim savaşı çözmenin tek yolu buydu belki de.

Yere eğilip çekmecelerini karıştırmaya başladım. İlk çekmece çizim ve projelerle doluydu. Pek kurcalamadan kapattım geri.

Diğer çekmecede çerçeve içindeki bir fotoğraf dikkatimi çekmişti. Aldım elime. Fotoğrafı incelemeye başladım. Lily daha da küçüktü. Yanında bir kadın vardı. Annesi olduğunu tahmin ederek geri bıraktım çerçeveyi yerine.

Ajandalar, ders notları, kitaplar... Tüm odayı kaplıyordu sanki. Bu çekmeceyi de kapatırken, gördüğüm bir polaroid destesiyle duraksadım.

Fotoğraflar birbirlerine hasır iple sarılmıştı. Aceleyle çözdüm ipi.

İlk fotoğrafta yarı çıplak bir kadın bedeni, siyah bir yatak örtüsü duruyordu. Bu neydi böyle? Nick'te bu fotoğrafın ne işi vardı? Aceleyle diğer polaroidleri inceledim.

Nick de vardı fotoğraflarda. Onu o polaroidlerde görmek, kafamda şok etkisi yaratmıştı. Yarı çıplak kızla öpüşüyor, onunla gülümsüyordu.
Bu kız kimdi?

Fotoğrafların arkasını çevirip bir tarih arıyordum ama, hepsi bomboştu. Fotoğraflar mükemmel bir ilişkinin göstergesi olacak kadar güzeldi. O halde o kız neden Nick'in yanında değildi?

Kartları üst üste koyarak iple tekrar tutturdum. Aynı yerine bıraktım onları. Çekmeceyi kapattım.

Arkamı döndüğümde karşımda Nick'i görmemle irkildim. Afallamıştım, gördüklerimi daha yenice algılıyordum beynimde. Gördüğüm şeyler, görmeyi tahmin etmediğim şeylerdi. Yüzünü gördükçe polaroidleri tekrar canlandırıyordum kafamda.

Tepkisizdi, korkunç derecede sakin bekliyordu karşımda.

- Hailie, odamı mı karıştırıyorsun?

KilitleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin