Hailie
Tüm gücümle koşuyordum yeşilliklerin arasından. Yaralarıma temas eden dalları önemsemiyor, bu evi ve Nick'i geride bırakmaya uğraşıyordum sadece.
O ucube ise hızla yaklaşıyordu arkamdan. Soğuk sesiyle adımı haykırıyordu ıssız ormanın ortasında.
"Hailie!"
Bir anda duraksadım, nefes nefeseydim. Bileğimdeki yaraya göz gezdirdim acıdan yüzümü buruşturarak. Kanın durmadığını fark etmemle daha da heyecan bastı içimi.
Ya beni yakalarsa? Ya kan kaybından bitkin düşüp, gözlerimi aynı kâbusa açarsam?
Bunu varsaymak bile içimi kemiriyordu. Kalın gövdeli bir ağaca yasladım sırtımı. Nick'in beni görmediğini biliyordum, ama adımı her söylediğinde, tereddütle arkamı dönüyordum.
Nefesimi toparlayıp tişörtüme asıldım sertçe. Sandığımdan da sağlamdı kumaş. Zor da olsa bir kısmı üzerimden ayrılmıştı. Etrafımı kontrol ederek sardım bileğimi.
Ellerim titriyor, düğümü bile zor atıyordum. Kalp çarpıntılarım Nick'in ayak seslerini bastıracak kadar fazlaydı.
"Hailie, seni bulamayacağımı mı sanıyorsun?!"
Bağırışları tüm ormanda yankılanıyordu. Her defasında, daha yakından duyuyordum sanki onu. Aceleyle çıktım yerimden, koşmaya devam ettim. Kurumuş yaprakların üzerine bastığımda, nerede olduğumu fark etmişti Nick.
"Bu ormanda ikimiziz Hailie. Benden başka kimsen yok! Mecbursun bana."
Kolumdaki kumaş çok geçmeden kanımın rengini almıştı. Geçen her saniye halsizlik ve baş dönmesi hissiyatını daha çok yaşıyor, hiçe saymaya uğraşıyordum bu durumu. Başaracaktım, başka şansım yoktu. Yolun sonuna gelmiştim işte. Ya kurtulacaktım, ya ölecek...
O eve tekrar dönmektense, ölmeyi tercih ederdim.
Göz kararmalarım şiddetleniyordu kaybettiğim kanımla birlikte. Son nefesimi verene kadar koşmam gerektiğini biliyordum.
Fakat bu ucube bir an olsun yorulmuyordu!
Gözüme kestirdiğim bir kayalığın arkasına attım kendimi. Kurtulmaya olan inancım azalırken, ölmenin bir çıkış yolu olduğunu düşünmeye başlamıştım. Ne kadar koşsam da izimi kaybettiremiyordum ona.
Ağzımla kavrayarak sıkıladım bileğimdeki kumaşı. Dudaklarıma değdiğinde, kanımın ıslaklığını hissettim. İçimden ise yüzlerce kez söz veriyordum kendime.
Tüm bunlar boşuna değildi. Bu acıları boşa yaşamamıştım ben.
Kimsenin duyamayacağı bir ses tonunda dışa vurdum düşüncelerimi.
"Kendime söz veriyorum; Annemi tekrar görmeden ölmeyeceğim."
Ellerimi kaya parçasına dayayıp etrafımı kontrol ettim. Dikkatlice ormana uzandım kayanın arkasından. Tam koşmaya hazırlanıyordum ki, bir el sertçe asıldı saçlarıma.
Acıyla bağırıyor, kurtulmaya çalışıyordum ellerinden. Nick ise her zamanki gibi soğukkanlıydı.
"Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun sen?! Ama bilmediğin bir şey var; bu aptal oyunların beni daha da hırslandırıyor!"
Ayağa kaldırdı beni. Belimi sıkıca tutuyor, darbelerime direniyordu. Kâbuslarımla burun buruna gelmiştim yeniden.
"Bırak beni orospu çocuğu! Aynı şeyleri bir daha yaşamayacağım ben!"
Arkamdan sarılıyordu bana. Hışımla kaldırdı çenemi, boynuma yaklaştı.
- Ne yapabilirsin?! Elinden geleni ardına koyma kaltak!
Nefesini boynumda hissetmemle debelenmeye başladım. Sadece ondan değil, kendimden de iğreniyordum artık.
Yaptığım hiçbir şeyi hissetmiyordu, her şeyden soyutlamıştı kendini adeta. Bir anlık refleksle boşta olan kolumu kaldırıp, dirseğimi Nick'in kafasına geçirdim.
Öyle sert bir darbeydi ki bu, Nick'i bile afallatmıştı. Göğüsümün altındaki ellerini güçlükle ayırdım bedenimden. O durumda bile beni bırakmamak için zorluyordu.
Onu kendimden tamamen ayırdığımda, vücudumda kalan enerjiyle koşmaya devam ettim. Kendini hızlı toparladığını biliyordum, bu orospu çocuğu peşimi bırakmayacaktı.
Ormanın sonuna varmıştım artık. Önümdeki kocaman bayırı indiğimde, yoldan bir araba bulacaktım kendime. Sonra da defolup gidecektim buradan!
Arkama son kez baktığımda, aramızdaki mesafenin iyice azaldığını gördüm. Beni ne kurtaracaktı bu sefer?!
Hiç düşünmeden adım attım bayıra doğru. Yapraklarla çevrili yer, aniden adımımla birlikte çöktü. Yokuştan aşağı yuvarlanıyordum yola doğru.
Tırnaklarımla toprağı kazmaya çalışıyor, bu şekilde frenleyeceğimi sanıyordum. Başıma sert bir darbe geldiğinde ise, yolun ortasındaydım çoktan.
Gözlerim yavaşça kararmaya, etraftaki hiçbir şeyi seçememeye başladı. Kulağımı dolduran son ses ise hızla gelen bir arabanın kornasıydı.
Ardından Nick'in sesi.
"HAILIE!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kilitle
General FictionTakıntılı, sevdiği kişiyi kendine saplantı haline getiren biri, bir ilişkide nasıldır?