Gözlerimi kafetaryanın her köşesinde gezdirirken Harry bir şeyler anlatıyordu. Onu dinlemeyi ve ne konuştuğuna kafa yormayı şuan bir twix kadar istiyordum. Şuan Twix yemek için katliam çıkaracak bir halde olmamı yok sayarsak Doruk'u görmeden hiçbir şey yapacak gibi hissetmiyordum. Hislerime güvenirdim. Ve bunu kanıtlamak için kendimi Twix'den uzak tutmam gerekecekti.
Ne kadar da boktan bir durum!
''Sonra tarantula bana dedi ki çok yaıkışıklısın seninle evlenmek için sekiz bacağımı da veririm. Ben de işte bir şımar falan. Ama aklımdan da kertenkele çıkmıyor. Ne yapmalıyım sence?'' O sırada kafeteryaya giren Doruk'a bakarken mırıldandım. ''Sen de haklısın tabi.'' Dedim aklıma gelen ilk şeyi atarak. Yemeğini tepsiye koydu ve hemen önündeki masaya oturdu. Şüpheli bir durum yoktu. Şimdilik. ''Clara iyi misin?'' Her kaşığını izlerken bir cevap düşündüm. ''Sen bilirsin canım.'' Diye zırvaladım. O sırada aklımdan yemeğin içinde tuhaf bir şey olup olmadığı dolanıyordu. Ne olabilirdi ki? Kendi kendine saçma bir şey yedirmezdi herhalde. Yok canım, olmaz öyle şey. Daha nel-.
''Clara!'' Ben de dahil kafeteryadaki herkesin Harry'ye baktığına yemin edebilirdim. Ben ve bi kişi hariç herkes korkmuş gözüküyordu. Gözlerim kahverengi gözlerle birkaç saniyeliğine çakıştı. Hemen gözlerimi kaçırdım ve yakalanmış olmanın verdiği hisle gözlerimi en sonunda sevgilime çevirdim. ''Neden bağırıyorsun?'' Derin bir nefes alarak kaşlarını çattı.
''Sana evlenmek için bir tarantula ve kertenkele arasında seçim yapmam gerektiğini söyledim! Sen ise bana sen de haklısın tabi dedin! Eğer beni dinlemeyeceksen neden dışarı çıkmak için bu kadar ısrar edesin ki?'' Tarantula mı? ''Tarantula mı? Beni bir tarantulayla mı aldatıyorsun?'' Dedim duyduklarıma inanamayarak. ''Bu kadar yeter.'' Dedi sinirle ayağa kalkarken. ''Hemen eve gidiyoruz.'' İtiraz etmek için ağzımı açtığım anda hemen diye tekrar ederek elimi tuttu. Sinirli bir ifadeyle yanında yürümeye devam ettim.
Eve girdiğimizde elimi bıraktı ve bana arkasını dönerek ellerini saçlarının arasından geçirdi. Derin bir nefes alarak onu kırdığımı düşündüm. Onunla dışarı çıkmak istiyordum ve onunla konuşmuyordum. Bu çok kırıcıydı. ''Harry ben özü-.'' Bana döndü ve konuştu. ''Benden özür dileme tamam mı?'' Sesini yükseltmiş olmasına göz yummaya çalışarak aramızda açmış olduğu mesafeyi kapamak için ona birkaç adım attım. ''Şuan sinirlisin. Sinirlenmekte de haklısın. Ama bunun için bana bağırma.'' Dedim sakin bir şekilde. Üzerinden deri ceketini çıkardı ve adeta parçalarcasına fırlattı. Biran refleks etkisiyle ondan uzaklaştım. ''Senin için ne kadar değiştiğimi görmüyor musun? Zaten şuan sakin kalmak için kendime zara veriyorum!'' Ona kırgınlıkla baktım. ''Ne yapmalıyım Harry? Sen sakin olabil diye kendimi önüne mi bırakayım? Aynı unutmamı istediğin o ilk zamanlardaki gibi kafamı duvara mı çarpacaksın?'' Dedim gözlerimin dolmasına lanet okuyarak. ''Sana bunları tekrar yaşatacağımı mı düşünüyorsun?'' Dedi benden biraz daha uzaklaşırken. ''Eğer bundan şüphelenseydim senin için gururumu bin bir parçaya ayırmazdım! Bana binlerce kez zarar vermiş bir adamla ne olursa olsun çıkmazdım! Sen fedakarlık yapıyor olabilirsin ama ben de yapıyorum! Bıktım artık bu histen!'' Biran sessizlik oldu.
O saniye pişmandım. Sadece pişmanlık değildi bu. Sanki kırılan kalbinin sesini duymuş gibi hissediyordum. Gözlerimden süzülen yaşlar için yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
''Eğer bundan pişmansan bana bunu söylemeliydin.'' Başarmıştım. Artık kızgın gözükmüyordu. Kırgındı. ''Hayır ben sinirliydim. Pişman değilim Harry. Gerçekten.'' Yanına yaklaştım. ''Sinirliyken ve sarhoşken söylediğin her şey gerçektir. Beraber okumuştuk.'' Kitaptan nefret etmemi sağlayan bu cümlelerle dolu bir pişmanlıkla yanına biraz daha yaklaştım. ''Sarhoş olduğunda ne olduğunu bilmiyorum ama sinirlendiğinde söylediğin gerçek olmadığını sen de biliyorsun. Senden bıkmadım Harry. Seninle olan hibir şeyden bıkmadım.'' Gözlerinin içine baktım.
Birden koltuğa oturdu ve kafasını ellerinin arasına aldı.Hıçkırıklarını duyduğum zaman dizlerimin üstünde, hemen karşısında çökmüştüm. ''Lütfen benden nefret etme.'' Diye konuştu ağlarken. Ellerini yüzünün üstünden çektim ve ona daha fazla yaklaştım. ''Senden nefret etmiyorum.'' Diye fısıldadım gözlerimi kapatarak. ''Biliyor musun?'' Diye sordum sonra. ''Neyi?'' Derin bir nefes aldım. ''Benim için ne olduğunu, nasıl hisettirdiğini.'' Kafasını olumsuz anlamda salladı.
''Bundan daha öncesinde aşkı kitaplardan ve filmlerden anlamaya çalışırdım. Saçma bulduğumu söylemem gerekirdi. Hiçbir şeyin sonsuza kadar sürmeyeceğini iyi biliyordum. Fikrimi değiştiren şey sendin. Ben senin görünüşüne veya tavırlarına aşık olmadım Harry. Senin içindekine aşık oldum. Senin içini tanıdığımdan senden uzaklaşmak için çok geçti. Bu kalbininin tüm hakimiyetini bir başkasına vermek gibi. Bu hem mükemmel hem ürkütücüydü. Senden değil sensizlikten korktum. Benim için gömediğim babam için düşündüğüm gibi bir kahramam oldun, artık yanımda olmayan annem gibi sevdin, arkadaşım gbi oldun. Her şeyim olduğunu anlamıyor musun? Nasıl hissettirdiğini gömüyor musun? Sana baktığımda gördüklerimin ne kadar göz alıcı olduğunu?'' Kollarını boynuma sardı ve beni dizlerimin üstünden kurtardı. ''Seni aldığım her nefes kadar seviyorum. İçtiğim su, yediğim yemek kadar.'' Kulağıma fısıldadı. Tam o sırada kapıdan dışarı çıktığında duyulan o sesi duydum. Harry'ye baktığımda duymamış olduğunu hissettim. Bu tuhaftı çünkü sesleri algılama duyusu benden 10 kat daha iyiydi. Yanlış duymuş olduğumu düşündüm.
Yanlış olmadığını sonra öğrenecektim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALİEN
Fiksi PenggemarBüyüdüm. Büyüdükçe kabalaştım, soğuklaştım, umursamaz oldum. Büyüdükçe duygularımı gizlemeyi öğrendim. Büyüdükçe insan olmayı unuttum. Ben bir uzaylıyım. Gerçek bir uzaylı. Bir yaratık olmadığım zamanlarda insan olmam gerekirken bile uzaylıyım ben...