Chapter 65

55 5 0
                                    

                    Karanlığın yalnızlığa sarılıp güzel duyguların üzerini açılmamak üzere kapattığı güneşli günlerden biriydi. Yatağın sağ köşesinde sıkışıp kalmış bir şekilde yatıyordum. Kendime çektiğim bacaklarıma dikişlerime baskı yapmayacak şekilde sarılmış toz ve kirle kaplanmış camdan rüzgarın sarstığı kısa, kuvvetsiz ağacı izliyordum. 

                   O ağaçtan pek bir farkım yoktu şuan aslında. Ufak tefek, güçsüz bir kız çocuğu gibiydim. Ölürdüm sanıyordum gitmeden önce çünkü. Ama o gitmişti ve ben yaşıyordum. Kalbim ritmini bozmadan atıyor, kanım damarlarımda dolaşıyor beni canlı tutmaya zorluyorlardı. Onlara yardım edecek hiçbir şey yapmıyor olmama rağmen çabalıyorlardı. 

                 Çıkıp gitmek istiyordum. Bu evden çıkıp gidebildiğim yere kadar yürümek ve yürümek. Ne su alırdım yanıma ne de yiyecek herhangi bir şey. Bu bir mücadele yolculuğu olmazdı çünkü, bu bir ruhuna kavuşma savaşıydı. Nefes aldığını hissetme isteğiydi. Aynada gördüğün kişi olmadığın zamanlara geri dönmeye çalışma savaşıydı. 

               Delirmekten korkuyordum şu günlerde. Hiç konuşmuyor, hiç gülmüyordum. Bazen kalkıp evin içinde dolaşıyor ve etrafa bakınıyordum öylece. Hayatımın büyük bir kısmında yalnız olsam da buna alışamıyor gibiydim. Yırtılmayı becerememiş bir kağıt parçasından korkuyordum. Bir kutuyu andıran kolyemin içinde tutuyor ve boynumdan hiç çıkarmıyordum o zincir parçasını. Bir kalemle yazılmış cümleler bütününden çok fazlaydı benim için. O Harry'ydi. 

              Benden ruhumla birlikte tek şeyi alıp götürmüştü sevdiğim adam. Benim için evlilik yüzüğünden değerli olan bir kolyeyi. Üzerinde 'sonsuza kadar birlikte' yazan ucuz bir şeydi. Ama benim bir parçamdı. Yine de parçanın eksikiğini unutturacak bir düşünceye sahiptim. O da benim kadar ruhsuzdu şimdi. Benim son mektubunu saklamamın nedeni neyse onun  da kolyemi almasının nedeni buydu. Beni sevdiğini iliklerimde hissettim yeniden kolyemle oynarken. Hayatımın tek mantıksız yanı ortada benden bir şey bırakmayarak gitmişti uzaklara. Ne mantık vardı şimdi yanımda da ne de duygu. 

           Onun kalbime kanla kazınmış aşkı ile yalnızdım. Ve bu halde olmamızın sebebi kendimden başka bir şey değildi. 

1 Ay Sonra;

           Fırından çıkardığım hindiyi kalın bir bez yardımıyla tezgaha yerleştirerek çeşni kokusunu içime çektim. Masadaki güzel kokulara karışana kadar içime çektiğim bu koku bir dakikaya kalmadan yok olmuştu fakat hala varmış gibi hissediyordum. 

           İnsanın vücudundaki yaralar yavaş olsa da iyileşiyorlardı. Dikişlerim gibi cılız bir iz şeklinde kalıyordu ama acısı sadece 'çok kötüydü' diye hatırlanıyordu. Kalbinde oluşan çiziklerin arası ise iyileşmiyordu. Sadece insan acıya alışmaya başlıyordu. 

           Bir ay olmuştu. Hala boş hissetsem de yaşamaya çalışıyordum. Sürekli ağlama halinden çıksam da gözlerimin durduk yere bir yerini dalmasını engelleyemiyordum. Anılarımızın her geçen gün biraz silikleştiğini hissetsem de asla unutmayacağımı bildiğim bazı şeyler hiç gözümün önünden gitmiyordu. Onu o kadar çok özlüyordum ki canım yanıyordu. 

         Aniden kapı çalınca gözlerimi çerçevenin üzerinden çekmek için tüm otokontrolümü kullanmam gerekti. Gözleri zehir, aşkı panzehirdi çünkü benim için. 

         Kapıya yavaş adımlarla ilerlerken içimde beslenen umut yeşermişti. Geleceğini düşünmeden bir gün bile geçirebileceğimi zannetmiyordum. Belki de gelmişti? Belki çektiğim acı yetmişti ve mutluluğa tekrar kavuşma anım bu andı. 

ALİENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin