Kapıyı açıp dışarı çıkmamam için hiçbir neden olmasa da yatağımdan sadece bana birinci günün sonunda gelen yemek için kalkmıştım. Bugün ikinci gündü ve hala ne yapmam gerektiğine karar verebilmiş değildim. Yemek yerken bile beni zehirleme ihtimallerini değerlendirmiştim ama açlığım her şeyin önüne geçmişti. Odada kamera olup olmadığını merak ediyordum ve sürekli incelemeye çalışıyordum. Odanın tamamı beyaz olunca bu oldukça sinir bozucu bir hale geliyordu tabi. Zaten daha önce de uzaylılarla kalma gibi bir maceram olduğundan istediğim şeyi şıp diye bulabileceğimi düşünmüyordum.
Beni asıl düşündüren şey ise Doruk'un gelişiydi. Ne olursa olsun benden nefret ettiği kesindi. Ben de onun için onun bana düşündüğünden farklı düşünmüyordum gerçi. Ama bir şekilde beni kurtarmıştı. Ölmeme izin verme gibi bir ihtimali vardı ama bunu yapmamıştı. Bu sefer bu kadar nefret dolu olmayacağını düşünmüştüm. Ama öyleydi. Hatta daha da kötüsüydü. Öfkesi nefretine karışmış vücudunu sarmıştı. Onunla mücadele edebilir miydim bilmiyordum. Sanırım denemem gerekecekti.
''Clara?'' Gözlerimi kapayarak uyuyor taklidime devam etmeye çalıştım. Yaptığım saçma planlara göre mantıklı bir planım olmadığı sürece dışarı adım atmayacaktım. Bu da mantıksızdı ama başka bir şey düşünebilecek durumda da değildim. Yani, aman neyse canım.
''Uyumuyorsun.'' Atıyorsun canım diye atarlanmak yerine belki inanır diye gözlerimi açmadım. Yanıma yaklaştı. Kapıya bakar vaziyette olduğumdan gerilmiştim ve ayak sesleri bunun artmasını sağlıyordu. Yine de rol yapacağıma inanıyordum. Ta ki dikiş izime bir elin dolaşmasını hissedene kadar.
Gözlerimi açtım. Onun sesini tanıyamamış olmam beni şaşırtmamıştı. Hızla ayağa kalktım ve karşısına dikildim. Bunu ikinci kez yapıyordu.
''Sen.'' Dedim kaşlarımı çatarak. O ise karşımda sırıttı. İçimden bir ürperti geçti. Beni uyaran yanımı dinleyerek gözlerimi kapıya odakladım. Kapatmıştı! Hiçbir şey iyi gözükmüyordu.
''Hiç tanışmadığımızı farkettim.'' Elini bana uzatınca şüpheyle yüzüne baktım. Benimle tanışmasına gerek yoktu çünkü benim her şeyimi biliyordu.
''Tanışmamız gerektiğini de nereden çıkardın?'' Gülerek kendini yatağıma bıraktı üzerindeki buz mavisi kazapın kollarını sıvadı. Geçen giydiği şeyleri giymiyordu, benim aksime tabi. Kokmuş olmalıyım diye düşünürken buldum birden kendimi.
''Ben West.'' Çıldırmıştı bu. ''Heyecanla el çırpmam ve imza istemem mi gerekiyor?''
''Adını söyleme zahmetine girebilirsin mesela.'' Sırtını duvara yaslamış ve bacaklarını kendine çekmişti.
''Sanki bilmiyorsun.'' Gülüşü arttı. ''Tanışma böyle olur. Sen adını söylersin sonra ben söylerim ve el sıkışırız. Belki de sonsuza kadar arkadaş kalırız ha?''
''Kafayı yedin galiba sen?'' Omuz silktiğinde kaşlarımı çattım. Cidden tırsmaya başlamıştım.
''Arkadaşlarım ki buna sevgili abin de dahil biraz çılgın olduğumu söyler. Bence sen de öylesin.'' Sevgili abin vurgusuna sinirlendiğimden gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. ''Neden buradasın West?''
''Pardon, çok güzel West diyorsun da dikkatimi soruya veremedim. Rica etsem bir daha söyler misin?''
''Çık dışarı!'' Kapıyı açmak için hızla yürürken kolumu tuttu. Çekmeye çalışmam sonuç vermedi. ''Bırak yoksa çığlık atarım.'' Gülerek beni duvara ittirdiğinde gözlerim korkuyla açılmıştı. Hızla çığlık atmamla kapının açılması bir oldu. Huzurla gülümseyecekken geçen beni tersliyen çekik gözlü kızı gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALİEN
FanfictionBüyüdüm. Büyüdükçe kabalaştım, soğuklaştım, umursamaz oldum. Büyüdükçe duygularımı gizlemeyi öğrendim. Büyüdükçe insan olmayı unuttum. Ben bir uzaylıyım. Gerçek bir uzaylı. Bir yaratık olmadığım zamanlarda insan olmam gerekirken bile uzaylıyım ben...