Eter kokusu hücrelerime işleyip beni derin bir sessizliğe çekmeden hemen önce içimden haklıymış diye düşündüm. Buraya geldikten sonra onların beni bulacağını söylemişti. Haklıydı da. Yine başaramıştım.
()()()()()()()()
''Clara?'' Yeşil gözler. Sanki sonsuz bir orman gibi içinize hemencecik işleyen ve ateş gibi ısıtan. Aşık olduğum o küçük çocuğun gözleri. Ruhunun içinde cesedini saklayan o güzel adam adımı söylüyordu.
''Harry!'' Gözlerim yaşarmıştı. Kalkmaya çalışırken etrafın yine bembeyaz olması dikkatimi çekmişti. Belki de yine kaderim tarafından ona kaçırılmıştım. Farklı zamanlarda, aynı kişilerle, farklı bir hisle.
''Hareket etme! Elektrik çarpacak!'' O kadar gözüm kördü ki ona bir kere daha sarılmak için razıydım adeta buna. Bileklerimden hiç silinmeyecek izlere yenisi eklenirdi ama ona sarılırdım.
''Niye yanıma gelmiyorsun?'' Hiçbir yerim sızlamıyordu. Eğer buradan kaçmak istiyorsam enerjimi elektriğin çarpması ile kaybetmek istemiyordum.
''Gelemiyorum, insan.'' Gözümden sevinçle bir yaş indi. Bana 'insan' diyişi her şeyi silmiş gibiydi. ''Bağlı mısın sen de?'' Kafamı sola çevirdiğimde yan yana yattığımızı seçebilmiştim. Onun da elleri bağlıydı. Sanırım daha önce elektrikle tanışmıştı. Beni uyarmasını buna bağlıyordum.
''Neden buraya geldin! Buraya senin mutlu olabilme ihtimaline tutunarak gelmiştim. Şimdi seni nasıl koruyacağım?'' Keşke elimi uzatınca tutabilseydim elini. Onsuz bir mutluluğun benim için bir önemi olmadığını anlatabilseydim.
''Sensiz daha fazla dayanamazdım. Özür dilerim.'' Acı çekeceksem onunla beraber çekmeliydim. Tek başıma da acı çekiyordum zaten.
''Bazı kurallarımız olacak o zaman.'' Kaşlarımı çattım. Tekrar yüzüne baktığımda bana bakıyordu. Gözlerinde o küçük çocuk yoktu. Sadece intikam ve hırs vardı.
''Kural 1; her gördüğün şeye inanma.''
Uyandım. Gözlerim yaşlıydı ve ellerim titriyordu. Nefesimi düzenli tutmaya çalışırken üzerimde bir yorgan ile bir hücre yatağında yattığımı fark ettim. Ne ellerim ne de kollarım bağlıydı. Etrafta bana bakan hiç kimse yoktu. Bu kare odada tek başımaydım. Bu sefer rahatça görülebilen bir kapım da vardı.
Yorganı kaldırdıktan sonra üzerimde eşofman altı ve gri bir tişört olduğunu farkettim. Üzerimi kimin değiştirdiğini sorgulayacak çok zamanım olacaktı. Büyük ihtimalle burada kapana kısılmıştım ve kaçmamın imkanı yoktu. Kapının kulbuna dokununca zehirlenebilirdim belki de elektrik çarpması sonucu bayılırdım. Her şey olabilirdi.
Spor ayakkabılarım yerde gıcırdarken kapıya yavaşça ilerledim ve buğulu camdan dışarı bakmaya çalıştım. Kapının en üst noktasının beş cm kadar aşağısında olan dikdörtgen şeklindeki bu küçük camdan hiçbir şey gözükmüyordu. Riske girmeye değerdi. Bana zarar vermek isteselerdi böyle kalkamazdım. Kapı açılmayacak olmasa da başıma bir şey gelmez gibi geliyordu.
Kapı açıldı. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken etrafta benim gibi giyinmiş onlarca kız ve erkek gördüm. Hepsi bana bakıyordu. Hiçbiri üzgün gözükmüyordu ilk kaçırıldığım yerin aksine. Elimle saçlarımı yüzümün önünden çektim ve yürümeye başladım. Gıcırdayan ayakkabılarımla yanından geçtiğim her insan bana şaşkınlıkla bakıyordu. Rahatsız olmuştum.
''Neden bana böyle bakıyorsunuz?'' Sesim sessizlikte yankılandı. Geldiğim odaya geri dönebilir ve biri gelene kadar bekleyebilirdim ama Harry'yi bulmalıydım. Buraya kadar gelmemin bir nedeni vardı. Bir noktada başarısız olmam diğerlerini etkilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALİEN
FanfictionBüyüdüm. Büyüdükçe kabalaştım, soğuklaştım, umursamaz oldum. Büyüdükçe duygularımı gizlemeyi öğrendim. Büyüdükçe insan olmayı unuttum. Ben bir uzaylıyım. Gerçek bir uzaylı. Bir yaratık olmadığım zamanlarda insan olmam gerekirken bile uzaylıyım ben...