Kimin söylediğini hatırlamadığım bir şarkı mırıldanıyordum. Kapalı alan fobim olmasına bağladığım bir nefes alma bozukluğu ile baş etmek için yapabileceğim tek şet buydu. Hava almak ya da beyazdan farklı bir renk görebilmek için bir pencereye ihtiyacım vardı. Kendi sesimnden farklı bir ses duymalıydım.
Galiba bir saati çoktan geçmişti. Artık şarkı sözleri ağzıma dolanıyordu. İçim tıkanmış bir borunun taşmak için uğraştığı hali gibiydi. Cenin pozisyonunu alarak yatmış olduğum yataktan kalkarak mide bulantımı ve baş dönmemi önemsememeye çalışarak kapının olduğu yere yürüdüm. Belki buraya biri gelebilirdi. Gücümü toparlayayıp kapıya vurdum.
''Lütfen! Açın kapıyı!'' Yutkunurken panik yapmanın işimi daha da zorlaştıracağını bilmeme rağmen ellerim titremeye başlamıştı. En az iki gündür buradaydım. Neden şimdi? ''Açın dedim! Açın şu ka-kapıyı!'' En sonunda yere oturup dizlerimi kendime çektim. Gözlerimi kapattığım sırada bir kaç damla yaş süzüldü yanaklarıma. ''Lü-lütfen.'' Sesim çok ince ve muhtaç çıkıyordu.
Yatağa yatmalıydım. Yavaşça ayağa kalktım ve dengesiz adımlar atmaya başladım. Yatağa varmama birkaç adım kala kendimi yerde buldum. Başım sert bir şekilde sert betona çarptı ve gözlerim karardı.
Gözlerimi açtığımda karşımda yemyeşil gözleri olan beyaz saçlı bir adam duruyordu. Yavaşça doğruldum. Tuhaf bir şekilde bütün vücudum çok rahattı. Etrafımda gördüğüm bir şirket odasından farksız olan yerde ne işim vardı bilmiyordum.
''Sen kimsin ya?'' Güldü. Neredesysem şuan olanlar hiç hoş değil aksine korkutucu. ''Ben senin babanım Clara.'' İrkilerek geriye gidebildiğim kadar gittim. ''Öldüm değil mi ben? Biliyordum ben ya.'' Bİr daha güldü ve o da oturarak yanıma geldi. Ondan biraz daha uzağa kaydım ve şirketi incelemeye başladım. ''Burasın annemin öyle özene bezene anlattığı yıldızsa çok hayal kırıklığına uğradım.'' Açık sözlülükle konuştum. ''Öncelikle ölmedin kızım. Burası da yıldız değil.'' Kaşlarımı çattım. ''Ölmediysem seni nasıl gördüğümü açıklayabilir misin acaba?'' Tamam. Karşımdaki babamsa biraz sert çıkışıyordum. Ama ne yapayım benim huyum buydu. Öküzdüm möküzdüm ama iyi kızdım. ''Bunun bir rüya olmasından kaynaklanıyor olabilir.'' Derin bir nefes aldım. Rüya. Ne geliyorsa başıma zaten rüyalardan geliyordu. ''Rüya olduğuna göre annemi de çağıralım mı? Hadi baba lütfen.'' Yüzümü şirin bir pozisyona soktum. Masumane masumane bakıyorum. ''O buraya gelemez. Burası sadece bizim gibiler için.'' Bizim gibiler? Evet biz Supernaturel dizisinden fırlamış gibiyiz. Diğerleri ise sadece insan. İstemsizce gülmeye başladım. ''Seni yanıma aldım kızım.''
''Ne? Anlamadım.'' Görüntüsü kaybolurken kendimi bir döngünün içerisinde buldum.
''Sanırım bir çeşit panikatak geçirmiş. Şuan da atağa bağlı bir baygınlık geçiriyor.'' Gözlerimi yavaşça araladım. Ama yoğun ışık yüzünden geri kapattım. Ellerime biraz hareket kazandırmak adına gerildim. Kimsw uyandığımı fark etmiş durmuyordu.
''Neye yönelik panikatak geçirdi biliyor musun?'' Ben biliyorum diye bağırmak istesem de uzman görüşü için sustum ve yattığım yerin tadını çıkardım. Ben de bu yataktan istiyordum.
''Karanlıktan olduğunu düşünmüyorum. Geçmişe dayalı bir korku ya da klarosfobi.'' Evet karanlık. oda spot ışıklarıyla donatılmış be. Sen ne biçim doktorsun. Uyanayım en iyisi ben. Gözlerimi yavaşça açtım. Işığa dayanmaya çalıştım.
''Uyandı.'' Ay zeki şey seni. Gerçekten uyandım mı? ''Gerçekten mi?'' Soğuk ses tonuna karşı yattığım yerden kalkmaya çalıştım. Harry omuzlarımdan ittirdi ve yatmamı sağladı. ''Dinlen biraz.'' Güldüm. ''Çok düşünürsün zaten beni. Öyle böyle değil.'' Kaşlarını çatarken umursamazca kalktım. Demin gördüğüm gayet gerçekçi olan rüyayı düşünüyordum. Babamı ilk defa görmüştüm ve ona sarılmamıştım bile.
''Sen çık Albert.'' Otoriter ses tonuna karşın kaşlarımı çattım. Kendini ne zannediyordu bu ya?
Kaşları çatık bir şekilde yanıma oturdu. ''Bağırdığında kaçmaya çalışacağını düşünmüştüm.'' Güldüm. ''Sana kaçmayacağımı daha nasıl anlatabilirim?'' Biraz psikopatça bir cümleydi. Kabul ediyorum. ''Sorun o değil. Sorun neden bayılmış olduğun.'' Gözlerine ciddi mi dercesine baktım. Gayet ciddi. (Aman tanrım didim :D) ''Merak ettiğini ititraf edersen söylerim.'' Güldü. ''Merak etsem de etmesem de söylemek zorundasın.'' Yani o bilmiş gülümseme bu yüzdenmiydi? ''Hayır değilim.'' Kesin konuştum. ''İşkenceye açığım diyorsun yani.'' Güldüm. ''Diyorum ki senden, senin kendinden nefret ettiğinden daha çok nefret ediyorum. Bu yüzden sana gıcıklık yapıp söylemeyeceğim.'' Tamam saçma bir cümleydi. ''Sen benden, benim kadar nefret edemezsin.'' Kafamı olumsuz anlamda salladım. ''Belki de hayatın da ilk defa sen haksızsın Harry.'' Gözlerini kapattı ve şakaklarını ovdu. Aradan geçen uzun sessizlikten sonra gülümsedim. ''Ayakkabımı buldun mu?'' Kahkaha attı. ''Sen ciddi misin?'' Kafamla onayladım. ''Ben o ayakkabıya maaşımın yarısını verdim.'' Tam bir öküzün vereceği cevabı verdi.
''Vermeseydin.'' Olmayan kafamın da içine ediyor bu uzaylı ya. Uzaylı demişken. ''Harry?'' Gözlerime delip geçecekmişcesine baktı. ''Ne var?'' Öküz diyorum işte tam bir öküz. Uzaylı türünün tek örneği. ''Eğer sen bana uzaylıları anlatırsan ben de sana ne korkum olduğunu ve nedenini anlatırım.'' Neden böyle bir şey söylediğimi bilmiyordum. Kabul etmeyecekti.
''Tamam insan. Öyle olsun.''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALİEN
FanfictionBüyüdüm. Büyüdükçe kabalaştım, soğuklaştım, umursamaz oldum. Büyüdükçe duygularımı gizlemeyi öğrendim. Büyüdükçe insan olmayı unuttum. Ben bir uzaylıyım. Gerçek bir uzaylı. Bir yaratık olmadığım zamanlarda insan olmam gerekirken bile uzaylıyım ben...