Chapter 8

979 41 5
                                    

Bölüm şarkısı; Demi Lovato You'll be sorry. Alakası yok ama ben bunu dinleyerek yazdım. Uzun süredir gelmeyen yeni bölüm için özür dilerim.

                   Adımlarım avını yakalamak için yaklaşan bir aslandan farksızdı. Sessiz ama önemli. Bir canı alacak kadar sessiz ama içindeki sessziliğin çığlıklarını duyacak kadar yüksek. Yıllardır beklediğim an gelmişti. Özgürlüğüm bir çocuğun elinde bulunan balonların havaya bıraktığındaki gibi başlamıştı. Özgürdüm. Rahat bir şekilde yıldızları izleyebilirdim. Bitmişti. İşkence dolu hayatımın öyküsünün kapağı tozlanmak için beynimin en ücra yerlerinde bir rafa kaldırılmıştı. Artık kendimi şekeri elinden alınmış bir kız çocuğu gibi hissetmem gerekmeyecekti. Artık rahat bir şekilde sessizliğin sesini dinleyebilirdim. Çığlıklarını ilk günmüş gibi hissedebilirdim. Kendi yaratacağım siyah dünyamın içerisinde beyaz bir prenses olabilirdim. Belki uçamazdım istediğim gibi yükseklere ama yaşayabilirdim özgürce.

                 Gözlerimdeki yaşlar ilk defa mutluluktan akıyordu. Ailemin bütün üyeleri ölümün sessiz çığlığının içinde kaybolmuşlardı. Ben ise kendi çığlığımın içerisinde yaşıyordum. Etrafımda sesimi kesmem için elinden geleni yapacak binlerce kişiye rağmen. Diğer renklerin hepsinin kaybolduğu bu dünyada ilk defa kendi rengimi oluşturmak için bir fırsatım vardı. Bu yüzden yetimhaneyi arkamda bıraktım. Acılarımı bahçesindeki kırmızı gülün köküne gömdüm.

                  18 yaşındaydım. Üniversiteye girme fırsatım vardı. Çalışabilirdim. Hayatım değişecekti.

                  Tam bunları düşünürken arkamdan gelen ses ile hızlıca sesin geldiği yere dpğru baktım. Üstüne üzüntünün kalın buharı çökmüş havada hiçbir şey göremedim. Tam yürümeye devam edeceğim sırada bir şeyin düşme sesi ile tekrar aynı istikamete baktım. Düşen kişinin benim yaşlarımda ya da biraz daha büyük olduğunu görünce hızla yanına gittim. Yıllar öncesini anımsatan mavi gözleri vardı. Ama sarışın arkadaşım değildi bu. Gördüğüm en güzel kahverengi renklerinden biri olan saçları vardı. Düşmesinin verdiği o acının etkisini yaşamıyormuş gibiydi. Gözlerini gözlerime dikti. Elimi ayağa kalkması için uzattım.

''Kalkacak mısın?'' Sabırsızca sorduğum soru üzerine elimi kavrayarak ayağa kalktı. Üstündeki tozları silkeledikten sonra yüzüme kısa bir bakış atarak ''Teşekkür ederim.'' dedi. Kafamı önemlim değil dercesine salladım. ''Burada ne yapıyorsun?'' Yeni tanıştığı bir insana sorulacak soru değildi. Artık burada bir şey aramıyodum. ''Yetimhanenin önünde piknik yapıyorum.'' Cevabımı kızgınlıkla söyleyip arkama doğru döndüm ve hızlı bir şekilde yürümeye başladım. ''Kendinde dikkat et Clara!'' Beni tanımayan birinin adımı bilmesi beni ürkütse de hızlı adımlarla ordan uzaklaştım.

                      Gerçekten sıkılmıştım. Yani insan bir televizyon falan koyar değil mi? Ama nerede! Bu hırsız, uzaylı, katil ya da herneyse bu insanlar çok ama çok cimriydi. Hem kaçırın, kesin, biçin, işkence edin hem de kurbanın rahat etmesine izin vermeyin. Bu ne perhiz ne lahana turşusu yani. Üf ne d,yorum ben? Odaklanmam lazımdı. Eğer bir şeyleri öğrenmek istiyorsam zihnimin bana oynadığı zeka oyunlarını çözmeliydim. En kötü tarafı ise bunu yapmak için bile çok üşengeç olduğumdu. Bu arada hala ayakkabıma ne olduğunu merak ediyordum. O psikopat, ne olduğunu bilmez uzaylı bana cevap verse iyi olurdu. Yoksa, yoksa yere yatar ölü taklidi yapardım. Ben sıkılmasam dünya için daha iyi olacak galiba. Evet kesinlikle.

''Clara'' Kimin olduğunu bilmediğim sesin geldiği yönee baktığımda saçlarına asker tıraşı yaptırmış, gözleri ise kahverenginin en güzel tonu olan bir çouk ile karşılaştım. Bu çocuk bir şeyler öğrenmek için tek şansım olabilirdi. ''Merhaba ben Liam.'' Kafamla onayladım. ''Beni bilmeyen mi kaldı zaten.'' Güldü. ''Evet burada herkes seni konuşuyor.'' Yanıma gelip yatağıma otururken derin bir nefes aldım. ''Neden benim hakkımda konuşuyorlar?'' İşte sormuştum. Umarım uyurken kamera takıp da beni izlememişlerdir. O halime ben bile katlanamam. Ne diyorum ben? ''Önemli değil. Nasılsın?'' Ayağa kalktım. ''Nasıl önemli olmadığını söylersin? İki gündür burada rehin mi tutuluyorum yoksa başka bir şey için mi buradayım bilmiyorum. Sana güvenmem gerektiğini nasıl bilebilirim Liam?'' O da benim gibi ayağa kalktı. Ellerini omuzlarıma koydu. ''Sana kötü bir şey yapmayız Clara.'' Histerik bir kahkaha attım. ''Bunu o sadist arkadaşına söyle.'' Yutkunarak arkama bakınca omuzlarımı ellerinde kurtararak içeri giren kişiye baktım. ''Bak kendisi de gelmiş. Neredeydin? En son güzel güzel konuşuyorduk.'' Gözlerini sabır istercesine birkaç saniyeliğine kapattı. Yatağa oturdum ve derin bir nefes aldım. ''Clara beni sinirlendirme!'' Liam yutkundu. ''Evet unutmuşum çok güzel işkence tekniklerin var. Ben de seni düşünüyorum. Fikirlerin yürürlüğe geçsin diye. Bu devirde uzaylılar iyilikten de anlamıyorlar.'' Liam'ın şaşkın bakışlarını Harry'nin gözlerine dikmesiyle merakla onlara baktım. ''Biliyor mu? Ona söyledin mi Harry?'?'' Zaferle ayağa kalktım. ''Evet işte biliyordum. Siz uzaylısınız!'' Sonra dediğim şeyin etkisi taramalı tüfeğin içerisinden hızla fırlayan mermiler gibi vücuduma çarptı. Onlar uzaylıydı. Ben de onların elindeydim. ''Bakın bana her şeyi yapamazsınız. Genetiğimle oynayıp beni uzaylı ve insan karışımı avatar gibi bir şeye çeviremezsiniz.'' Kesin bir şekilde konuştum. Harry gülerken kaşlarımı çattım. ''Bunun sorunları var Liam. Gerçekten bak. Durup gülüyor falan iyi değil yani. Sadist falan ama insan acıyor.'' Yeşil irisleri büyüyerek gözlerime odaklandı. ''Gerçekten dediği kadar varmış Harry. Kız zeki.'' Bana ellerimiz çakıştarmamızı istercesine elini kaldırdı. ''Bir bu salak anlamadı zaten.'' Liam gülerken Harry öküzvari bakışlarını ikimize de çeviriyordu.''Liam yürü çıkıyoruz!'' Şaşırmıştım. Beni öldürür falan diye düşünüyordum. İnsanlar gibi uzaylılar da değişebiliyordu demek ki. İkisi tam dışarı çıkarken aklıma gelen soruyla bağırdım.

''Durun! Benim maaşımın yarısını ödediğim topuklu ayakkabılarım nerede?!?''

                    

ALİENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin