Chapter 54

259 19 6
                                    

                            Gözlerimi bedenimin yarısı berrak denizin içinde, burnumda taze yasemin kokusu ile huzurlu bir şekilde açtım. Nerede olduğumu anlamadan suyun üzerimde rahatsızlık edici bir ıslaklık bırakmadan tenimden süzülüşü ve kuşların neşeli cıvıltılarının oluşturduğu senfoninin kulağımda bıraktığı güzel tınıyla ilgilenmeye başlamıştım. Hayal kadar güzeldi ama gerçekti. Suyun soğukluğunu tenimde hissediyor ve bütün güzel şeylerin bir arada toplanmış olduğunu çok yakından görebiliyordum. 

               Suyun içinden yavaşça karaya yürüdüm ve sahil ile birleşen yeşilliğin görüntüsüyle büyülenerek gülümsedim. Bir yerde kumun yumuşak görüntüsü diğer yanda da ormanın kendine çeken doğallığı bana adaları anımsatmıştı. Ayağımı yakan kumun üzerinden koşarak yumuşak çimenlere gittim. Dünyanın en yumuşak halısı gibi hissettiren çimenlerin üzerinden yalınayak yürürken hayatımda görmediğim kadar meyve ve çiçek görüyor ve tatlarına bakıyordum. Canlı renkler beni bir tablonun içine düşmüşüm gibi hissettirmişti. Her şey mükemmeldi. 

                        Ruhum burada kalmam için emirler yağdırırken kararsız hissediyordum. Nedenini bilmediğim bir nedenden kendimi başka bir yere ait hissediyordum. Yine de kendimi buranın güzelliğine kaptırmıştım. Kararsız hislerim gitgide yok oluyordu ve geçmişimle ilgili ne varsa unutuyordum. Acılar, kederler ve aşklar. Hepsi benden çok uzaktaydı. Burada sadece ben ve hayallerim vardı. Benim güzel tarafım. Mutluluğum ve benden oluşan dünya...

                           Aniden yağmaya başlayan yağmur sanki bana bir şey anlatmaya çalışırcasına hızlandı. Kalbimin ritmi hızlanırken arkamda neyi bıraktığımı düşünüyordum. Ama aklıma 'Benim için savaş.'' cümlesi hariç hiçbir şey gelmiyordu. Kim için savaşacağımı bilmiyordum ve savaşmak istemiyordum. Kendimi çimenlerin üstüne bıraktım ve gözlerimi kapadım. Yağmur suları vücudumdan çimenlere süzülürken kalbim sızlıyordu.

/Aynı Zamandan Harry/

                   Sonsuz uykunun açtığı kollar ile benim kollarım arasında sıkışmıştı. Gözlerini açık tutmak için uğraştığını görebilsem de bilincini çoktan kaybetmiş gibi duruyordu. Kanından oluşmuş bir gölün içinde boğulacak gibi hissediyordum. Yarasına bastırdığım elimin hala zorla havaya kalktığını görerek iyi olacağına inanmaya çalışıyordum.  Gözyaşlarım kanının rengine karışarak yok oluyorlardı. 

Eğer onu kaybedersem ben de yok olacaktım. 

''Tanrım, lütfen! Lütfen yaşamasına izin ver!'' Doruk sırtını duvara yaslamış ve bacaklarını kendine çekmiş bir şekilde otururken bağırdı. ''Kapa çeneni!'' Yarasına daha sıkı bastırırken ''O senin kardeşin!'' diye bağırdım. Gözlerini yerdeki kana dikmişti ve hiçbir tepki vermiyordu. ''Lütfen,''  Dedim. ''onun ölmesine izin verme.'' Bana cevap vermediği her an biraz daha pes ediyordum. Buna rağmen gözlerine bakmaya devam ettim. ''Doruk sana yalvararırım! Lütfen.'' 

Gözlerime baktı. 

/Clara/

''Clara?'' Annemin gözlerinin içine bakarken ne olduğunu merak ediyordum. Annem mi ölmüştü ben mi? İkimizde mi ölmüştük yoksa dünyada yaşayan tek anne ve kız biz miydik? Bildiğim tek şey annemin karşımda durduğuydu. 

                     Hızla yanıma adımlayarak kollarını belime sardı. Beni uzun zamandır görmemiş gibi davranıyordu. Benden ayrıldığında gözlerime baktı. ''Nasıl oldu?'' Neden bahsettiğini anlamamıştım. ''Ne nasıl oldu, anne?'' Kaşlarını çatarak yere oturmamı işaret etti. Dediğini yaparken yağmurun tüm izlerini silerek ortadan kaybolduğunu fark ettim. ''Hiçbir şey hatırlamıyor musun?'' Annem sorduğunda onu onayladım. Beynim uzun süre uyutulup da şimdi uyandırılmış gibiydi. '' Seni canlı tutan şeyi düşün kızım. Onu hatırlayabileceğine eminim.'' 

''Beni canlı tutan şey...'' Etrafıma bakıyor ve bir şey arıyordum. ''Yeşil!'' Uzun kirpiklerin ardına saklanmış doğaüstü güzel yeşil gözler kafamda canlandı. Kıvırcık saçları olan küçük bir çocuğun ağladığını hissettim. ''Kıvırcık saçlı ve yeşil gözlü küçük bir oğlan çocuğunu hatırlıyorum. Ağlıyor.'' Annem bana gülümsedi. ''Bana ne olduğunu biliyor musun?'' Sorusuna verecek bir cevabım yoktu. ''Ben öldüm kızım.'' Bana bakarken onu hiç bu kadar güzel görmediğimi fark ediyordum. ''Yani, ben de mi öldüm?'' Saçlarımı okşadı. '

''Hayır, daha değil.'' 

/Harry/

''O eğer yaşar-,'' Lafını bağırarak keserken gözlerimi ellerim de dahil tüm vücuduma bulaşmış kanından ayıramıyordum. ''Yaşayacak!'' Sert gözlerini gözlerime dikerken ondan kurtulacağım zamanı iple çekiyordum. Onu daha ilk gördüğüm anda öldürmeliydim. Clara... 

''Her ne bok yerse yesin. Gözlerini açar açmaz ortadan kaybolacaksınız.'' Önümdeki kapıyı aşarak Clara'nın yanına gitmek istiyordum. Sanki onu bir daha bırakırsam bir daha zarar görecekti. Kafamla onaylayarak Doruk' a sırtımı döndüğümde durmam için omzumu sıktı. Lanet olası bir çaresizlik içinde bana emir vermesine izin verdim. 

''Sen mi yoksa Clara mı?'' Ne cevap vereceğimi biliyor olmalıydı. Güldü. ''Clara demek.'' Omzumu daha çok sıkamaya başlarken yüzü şeytani bir gülümsemeyle aydınlamıştı. ''Ya Clara için kendini feda edersin ya da buradan hiç çıkamazsınız. Sen seç.'' Ellerimi sıkarken birkaç kemiğimin sesi kulaklarıma doldu. ''Bunu neden istiyorsun!'' Kaşlarını kaldırdı. ''Yoksa kardeşimi kendi canından daha az mı seviyorsun?'' Dediği şeyle kaslarım kasıldı. 

''Eğer babama Clara'yı götürmezsem başka birini götürmem gerek değil mi? Onun öldüğüne inanırsa güvende olacak. Sen de onun kalbi kırık sevgilisi olarak benimle geleceksin.'' Gözlerimi sıkıca kapattım ve sadece bir ay öncesine gidebilmeyi ve orada kalmayı diledim. Bir daha hiç böyle olmayacaktı. 

Ona cevabımı verdiğimde hiçbir tepki vermedi. Hayat için en kötü adımı atmıştım. Bu bencillik miydi yoksa korku mu bilmiyordum. Yine de artık çok geçti. Doruk omzumu bıraktı ve odanın penceresinden kardeşine son bir kez baktı. 

''Artık yaşamak da yaşamamak da onun elinde. İyi şanslar Harry.'' Adımları bir zamanlar hakimi olduğum koridorda yankı yaparken pencereye döndüm ve yeni hayatımın tek parçasına baktım. Acım, aşkım, hayatım. Tüm hislerim oydu. Beni insan yapan acı değil Clara'nın ta kendisiydi. 

                 Odaya girerek kabloların arasında kaybolmuş bedenine baktım. Yarası dikilmiş olmasına karşın kanın izleri hala vücudundaydı. Ben de onun kanıyla sarmalanmış vaziyetteydim. Yanına giderek elini tuttum. 

''Özür dilerim güzelim.'' Ellerinin ve yüzünün her yerine öpücükler kondurdum. ''Özür dilerim. Seni koruyamadım. Acı çekmene tekrar izin verdim, seni yalnız bıraktım. Özür dilerim aşkım. Beni affet ve yanıma geri dön. Lütfen.'' Gözlerimden yaşlarım süzülüyordu. Bundan daha güçlü olamazdım. Onu böyle görmeye dayanamayacağımı fark edip dışarıya çıkmaya karar verdiğim anda bana bir kez daha insan olduğumu hissettirdi. 

Küçük elleri, parmaklarımı sıkarak gitmemi engelledi. Ben de gitmedim. 

ALİENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin