Bacaklarımı kendime çekerek vücudumu sert zemine yasladım ve güçsüzlüğün tekrar vücudumu sarmasına izin verdim. Direnecek kadar güçlü olamamıştım. Ellerim boynumdaki kolyeyi kavrarken gözyaşlarım acımın altında eziliyorlardı. Buna karşı ne yorum yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bağırmak ve ağlamak isteklerimin başındaydı ama bunu bu şekilde halletmemeliydim. Harry bir şey yaptıysa bunu benim için yapardı. Bunu biliyordum. Buna emindim.
''Bir şey mi oldu?'' Merdivenlerden görünen bünyesi ile gözlerimi ona çevirdim ve acımı anlamasını istedim. Koşarak yanıma gelmesi saniyelerini almamıştı. ''Clara sorun ne?'' Neredeyse bağırarak konuştuğunda elimdeki kağıt parçasını serbest bıraktım. Ağlarken dikişimin sızlaması önemsizdi o anda bana bakışının yanında.
Sanki sonsuza kadar unutmak istediği bir şeymiş gibi kağıt elinden düşüverdi onun da. Gözleri acıyla bakıyor ve sadece acı görüyordu sanki. Kalbim bu görüntüyle kasıldı. Elimle elini sıkıca kavradım ve bana uğramasını engellediği gözlerinin içine baktım.
''Bana beni bırakmayacağını söyle.'' Çenesini hızlıca kendime çevirdiğimde elime damlayan küçük bir su damlasıydı aşk. Ardından gelen damlalar ile kalbime birikiyor ve acıma karışarak sarıyordu bedenimi. Cevabının ne olduğunu biliyordum çünkü. Gözleri anlatmıştı bana her şeyi. Ellerimi boynuna sararak olduğum yerde kaldım ve kafamı boynuna gömerek acımı kustum üzerine.
Hıçkırıklarımız kuşların sesini kesiyor ve kendi müziklerini yayıyorlardı doğaya. Onu böyle ağlarken görmek daha da ağlamama sebep oluyordu. Her gözyaşı için tek tek ağlıyordum sanki o an. Belime sardığı elleri o kadar sıkı bastırıyorduki bedenimi, bedenine canım acıyordu. Ama ses çıkaramayacak kadar sevmiştim ben bu acıyı. Boynumdan süzülen yaşları artık akmıyordu vücudumdan. Gözyaşlarımız hızını yavaşlatarak hıçkırıklarımızı böldüğünde birbirimizden biraz ayrılabilmiştik. Belimden nazikçe kavrayarak sırtını yasladığı duvara doğru çekti ve kendine yasladı bedenimi.
''Ne zaman gidiyorsun?'' Yanık kokusu burnuma doluyordu ama nereden geldiğini bilmiyordum. Yanan ben miydim acaba? Acım yakıyor muydu beni?
''Bir hafta sonra.'' Yedi gündü bir hafta. 168 saat, 10.080 saniye. Çok uzun gözükürdü bu sayılar gözümüze. Ama bir nefes kadar kısaydı bi hafta. Bir ölüm kadar kısaydı. Acımın ağırlığını nasıl kaldıracaktı 168 saat? 10.080 saniye duracak mıydı 10.079. saniyede?
''Bir hafta demek.'' Elinin kapladığı elime baktım hızlıca. Böyle dursak bırakır mıydı yine de elimi? Bana bir söz vermişti ama... Hiç gitmeyeceğim demişti. Bensiz yaşayamazdı ki o. Ben de onsuz yaşayamazdım. Biz bu kocaman dünyada yalnızlığın birbirine sıkıca bağladığı iki insadık. Beni yalnızlığın eline teslim etmezdi değil mi böyle tutsam elini?
''Neden gideceksin ki? Hangi nedenden ötürü beni bırakıp gidebilirsin?'' Kekelememeyi başarmıştım ama güçlü hissetmiyordum. Gözlerine baktığımda kapalı olduklarını gördüm. Yaşlar akmayı sürdürse de gözlerini açmayı reddediyordu. Ne kadar güçlü olduğunu bildiğimden onu böyle görmek içimi burkuyordu.
''Bunları konuşmayalım.'' Dudakları kelimeleri serbest bıraktığında elini sıkarak doğruldum. ''Bunları konuşmayalım mı? Bana beni asla bırakmayacağını söyledin! Nedeninin ne olduğunu bilmeyi bile hak etmiyor muyum?'' Gözleri açıldığında yeşil irislerini görmek biraz daha canlı hissettirmişti. ''Ne yaparsam yapayım senin için yapıyorum Clara! Nedeni sensin tamam mı?'' Bunu biliyordum. Hissetmiştim çünkü.
''Ne olursa olsun gitme. Benim için gitm-,'' Elini dudağıma koyarak kafasını iki yana salladı. Gözleri kızarmış, dudakları şişmişti. Susmamı sağlarkenki bakışı onu asla vazgeçiremeyeceğimin somut bir kanıtıydı. Dudaklarının titreyişi ağlamamak için direndiğinin; ellerinin, ellerimi sıkıca kavramasının nedeni de beni bırakmanın onun için hissettirdiklerini gösteriyordu.
''Birinin canı yanacaksa o kişinin ben olması gerek. Senin acı çektiğini gördüğümde nasıl hissettiğimi bilmiyorsun Clara. Kucağımda kesilen nefesinin ve kapanan gözlerinin ne hissettirdiğini bilmiyorsun. Kanın elime bulaşmıştı ve ben, ben hayatımda hiç bu kadar ölü hissetmedim. Duygularımın olduğunu daha yeni anlamışken o kadar çok acı çektim ki. Bir daha bunu yaşayamam. Seni bir daha o halde göremem tamam mı? Şimdi bana ne dersen de oraya giden kişi ben olacağım.''
''Son nefesim sen olacaksın. Son düşündüğüm şey ve ağzımdan çıkan son kelime senin adın olacak. Gözümün önüne sadece senin yüzün gelecek burnuma ise senin kokun. Kulaklarımda sesin olacak Clara. Elini elimde hissedir gibi öleceğim.''
Ölmeye gidiyordu demek benden habersiz. Ruhunu bensiz teslim edecekti demek tanrıya. Son nefesini yanımda vermeyecekti. Hayal ettiğim gibi beraber yaşlanmayacaktık biz. Saçlarımızın beyazı birbirine karışırken gözlerimizin aşkla baktığını düşünürdüm ama yalnız ölecekti.
Hikayemiz ikimiz için yalnız bitecekti bizim. Ama haklıydı son nefeslerimiz olacaktık birbirimizin. Son kelimemiz ve son düşündüğümüz olacaktık. Birbirinden ayrı ölümler bizi birbirimize bağlayacaktı ve sonunda mutlu olacaktık.
Bu yüzden bu bir hafta içinde ona bir daha hiç gitme demedim. Pişman olacağımı bile bile.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALİEN
FanfictionBüyüdüm. Büyüdükçe kabalaştım, soğuklaştım, umursamaz oldum. Büyüdükçe duygularımı gizlemeyi öğrendim. Büyüdükçe insan olmayı unuttum. Ben bir uzaylıyım. Gerçek bir uzaylı. Bir yaratık olmadığım zamanlarda insan olmam gerekirken bile uzaylıyım ben...