Chapter 56

148 15 4
                                    

                          Yılların rengini maviden beyaza aktardığı eski ve üstü açık bir arabanın ön koltuğunda rüzgarın saçlarımı uçurmasına izin verirken radyoda eski olduğunu bildiğim bir şarkı bozuk antenlerin belirtisiyle cızırdıyordu. Soğuk hava tüylerimi ürpertse de başka şansımız yoktu. Sadece en kısa sürede uzaklaşabildiğimiz kadar uzaklaşmalıydık. Güvende hissedeceğimi düşünmek bile soğukla savaşmamı sağlıyordu. 

''Üşüdün mü?'' Kafamı olumsuz anlamda sallayarak yalan söyledim.  Beni düşünerek içini daha fazla sıkmak istemiyordum. Uyandığım günden beri bana olan bakışları değişmişti. Sanki her an korkuyor gibiydi. Gece uyandığımda yanımda uyuya kaldığını görüyor ve üzerine bir şeyler örtmek için ayağa kalkıyordum. Ayağa kalktığım anda cebinden çıkardığı bıçağı havaya kaldırıyordu. Korkulu irisleri unutamıyordum. Sadece artık huzurlu hissetmesini ve ikimizi de düşünmeden mutlu olmasını istiyordum. ''Dikişlerini korumalısın Clara. Lütfen şu ceketi üzerine giyer misin?'' Ceketi üzerime giymemin cehennem gibi olduğunu ona söylemek yerine kıvrılmış kolları düzeltir gibi yaptım. Bir dakika olmadan arabayı durdurdu ve yanıma gelerek ceketi elimden aldı. Ceketi üzerime küçük bir çocukmuşum gibi giydirdi ve alnımı öptü. 

''Tanrım, sen buz gibisin!'' Kendi üzerindeki ceketi de çıkarttığında ona hayır dememe izin vermeden kendimi kokusuna bulanmış buldum. Arabada kendi yerine kaydığında ısınmış hissediyordum. ARaba kullanırken onu izledim. Rüzgarın saçlarını uçuruşunu, soğuğun etkisiyle üşüyen parmaklarını oynatışını ve dudağını ısırışını. Sonra ise koltuklarımızın arasında bir engel olmamasını fırsat bilerek kafamı omzuna yasladım. Kollarımı da beline sardıktan sonra nefesimin onu ısıtmasına izin verdim. Görmesem de güldüğünü hissedebiliyordum çünkü ben de gülüyordum. 

----------------

             Gözlerimi araladığımda bir yatağın üzerinde yatıyordum. Beyaz örtü omuzlarımın üzerine kadar çekilmişti. Sağ tarafıma döndüğümde bana baktığını gördüm. Kayarak yanına ulaştığımda saçlarımı yüzümden çekti. ''Ne kadardır beni izliyorsun sen bakayım?'' Dudakları gamzelerini daha fazla gizleyemedi. ''Keşke daha fazla izleyebilsem.'' Güldüm. ''Ben erken yatarım sen de televizyon izleyip faturayı şişireceğine beni izlersin. '' Yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. ''Sen erken falan yatmazsın. Gece oturur saatlerce kitap okursun ve karekterle konuşursun. Onlara nefretini ve aşkını kusarsın sonra uykun gelir ve yatarsın. Sonra ben senin saçlarını okşarım. Sen alnından başlayarak arkaya gidilmesini seversin ya. Öyle yaparım işte. Gözlerinin huzurla kapandığını izlerim. Yanında olurum ve sen her nefes aldığında ben de nefes aldığımı hissederim. Uyurken kaşlarını çatıyorsun biliyor musun? O kadar güzelsin ki benim için. Bazen dünyaya sadece beni gülümsetebil  diye geldiğini dşünüyorum. Bir melek gibi. Benim meleğim.'' Gülümserken gözlerim dolmuştu. ''Sen nasıl istersen öyle yaparız.'' Dedim sadece. Gözlerim yine kapanıyordu çünkü elleri saçlarımın arasındaydı. Vücudum yorgunluğunu yatağa bırakmadan hemen önce ''Belki başka bir hayatta.'' Diye fısıldadı. 

------------------

-Harry-

               Yıldızların her birine acımı anlattım bu gece. Her acım bir yıldızdı gökyüzünde. Gözlerimi tavana dikerek gözyaşlarımı tutmaya çalıştım ama işe yaramadı. Tuzlu sıvının yanaklarımdan akışını hissettim. Ellerimi yumruk yaparak hıçkırığımı gizlemeye çalıştım. Ama kartın sert uçları kendini hissettirdi. 

                   Birlikte olmak için fazla günümüz yoktu. Kanser olmadan da Hazel Grace olunabiliyordu. Sadece kendi sonsuzluğumuzu yaratmamız gerekiyordu. O benim hayatımın en önemli parçası değildi. O benim hayatımdı. Sevincim, acım ve kederim. Duygularımdı o benim. Vicdanım ve mantığım. Kalbim, alciğerim ve beynim. Yaşamımdı. Ve bunu ona göstermek için sadece beş günüm vardı. 

''Harry?'' Gözlerimi sildikten sonra kartı kotumun cebine soktum ve Clara'ya baktım. ''Evlen benimle insan.'' 

ALİENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin