''Bir çıkamıyorsun şu tuvaletten!'' Gözümü devirerek sinyalin gelmesini çaresizce beklemeye devam etmeyi diledim. Fakat fazla şüphe uyandırmaya başlayacağımdan korkuyordum. Günümün on saatini tuvalette geçiriyordum. Şüphelenseler bu gayet normal olurdu.
''Belki de senin yüzünü görmemek için tuvalete sığınıyorumdur ha?'' Cihazı hemen sütyenimin arasına koydum ve elimi ıslatarak boynuma sürdüm. Bu aralar gerginlikten sık sık ter basıyordu. Bu da şüphe çekiyorsa hiç şaşırmayacağımı düşünerek odama geri döndüm.
''Espri anlayışın da davranışların gibi saçma küçük kardeşim.'' Kendimi yatağıma bıraktığımda hemen yanımda kalıyordu. Gözlerimi kaçamak bir şekilde üzerine dikerken dışarı çıkmamı sağlaması için ne söylemem gerektiğini düşünüyordum.
''Normalde şuan tüm nefretini üzerime kusuyor olman lazımdı.'' Bu sefer bakışlarımız çakışmıştı. Kendimi gerilmekten alıkoyamasam da ciddi durmaya çalışarak güldüm. ''Nefret kusmak senin uzmanlık alanın.'' O da güldüğünde şaşkınlıkla kalakalmamak için ciddiliğimi korumaya çalışmam çok zor olmuştu.
''Belki de genlerde aktarılan bir şeydir. Kim bilir?'' Yeryüzündeki en şanssız gene sahip olduğumun zaten farkındaydım. Sayesinde bir kardeşin diğerine en kötü ne yapabileceğini en iyi şekilde görmüştüm. Bu da gardımı düşürmemek için gerekli bir nedendi. Sadece onu kullanmam gerekiyordu. Bu onun beni öncesinden kandırdığından daha zor olacaktı ama Harry için mücadele etmek zorundaydım.
''Burada inanılmaz sıkılıyorum. Dışarı çıkabilir miyiz?'' Dışarı onunla çıkmak uzun süredir aç olan bir kurtla gezmeye çalışmaktan farksızdı. Kimse benim kuzu olduğumu iddia edemeyeceğinden geri çekilmeyi biran bile düşünmedim.
Harry'den haber beklerken kafayı yememe ramak kalmıştı. Her ne kadar onun yapacağı plana güvenmem gerektiğini bilsem de arka planda onun komutlarına uyan küçük kız olmak istemiyordum. Bize yardım edecek bir şeyler bulmayı ve buradan çıkabileceğimiz zamana biran önce ulaşmak istiyordum.
''Şuan en çok nefret ettikleri ikinci kişi olduğun göz onunda bulundurulursa bundan o kadar emin değilim.'' Gözlerindeki ciddi ifade bana tek bir şeyi açıklıyordu. Babam olan o mahluk Doruk'u gerçekten beni koruması için uyarıyor olmalıydı. Onun gibi bir caniyi elinde tutabilen birinin ne kadar korkunç olacağı içimi ürpertti.
''Beni korumak için burada değil misin? Hem o kadar sıkıldım ki birkaç kişinin nefreti içime dokunmayacak bile.'' Kabul edeceğini anlamıştım.
''Seni öldürmeye çalışırlarsa elimi sürmem.'' Alaycı bir şekilde gülerken kafamı salladım. ''Beni korumak zorunda olduğunu biliyorsun. Hatta bunu bana kendin söyledin.''
''Seni fazla beklemeyeceğim. Üzerini değişeceksin hızlı ol.'' Odadan ayrılırken onu kısa bir cümleyle bozguna uğratmanın sevincini yaşıyordum. Onu yeneceğimi hissetmem için küçük bir ön gösterim gibiydi.
Üzerime ceketimi geçirirken yine koşmak zorunda olup olmayacağım aklıma dolanmıştı. Sinyal cihazının sütyenimden ayrılarak ortadan kaybolduğunu düşünemiyordum. Bunun olmasına izin veremezdim.
Yavaş adımlarla dışarı çıktığımda beyaz ışıklar gözlerimi aldı. Odamdaki cılız ışık bile başlarda gözümü alıyordu. O kadar insanın buna nasıl katlandıklarını inanamayarak gözlerimi kıstım. Doruk koluma parmaklarını dolarken gözüm bana bakan birkaç çift gözü es geçti ve Doruk'ta durdu. Kolumu acıtıyordu.
''Canımı yakıyorsun.'' Yürümeye başlarken beni de yanında hızla sürüyordu. İçeride bu kadar kaba değilken birden ne olduğunu merak etmiştim. Kolumu ise elinden kurtaramayacağıma emin olduğumdan tek endişem yine sinyal cihazı olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALİEN
FanfictionBüyüdüm. Büyüdükçe kabalaştım, soğuklaştım, umursamaz oldum. Büyüdükçe duygularımı gizlemeyi öğrendim. Büyüdükçe insan olmayı unuttum. Ben bir uzaylıyım. Gerçek bir uzaylı. Bir yaratık olmadığım zamanlarda insan olmam gerekirken bile uzaylıyım ben...