Chapter 22

638 36 7
                                    

Harry'nin Ağzından;

                                   Panik insanı öldüren en büyük nedenlerden biriydi belki de. Şuan ölüyordum. Çok çok ölüyordum.

''İnsan.'' Dedim. ''Şimdi beni sinir etmeye çalışmanın sırası değil. Aç gözlerini.'' Ama gözlerini açmadı. Bunun üzerine bana bakan iki adama baktım. Yüzlerinde okuyamadığım birer ifade vardı. Korkuyla ağzına doğru ilerledim ve sıcak bir nefes hissetmeyi diledim. 

Hiçbir şey hissetmedim.

''Clara.'' Derken vücudunu sarsıyordum. En sonunda burada dikilip zavallı bir şekilde ona yalvarmaktansa 123 koğuşun gerisinde kalan iyileştirme katına gitmem gerektiğini kavrayabildim. Odadan çıkarken aklımda binlerce şey dönüyordu. Bunlardan biri de bu kadar zayıf bir kızın hayatta yaşadıklarının neden bu kadar ağır olduğuydu.

Sonra her şey kafamda çözüldü. Nedeni bendim.

''Herhangi biri buraya gelsin!'' Bağırdım. Anında üç kişi geldi. ''Harry bey ne oldu?'' Git gide koşmaktan kasılmış bacaklarım bana ağır gelmeye  başlıyordu. Ve kendime itiraf edemesem de kucağımdaki kıza bakmaktan deli gibi korkuyordum. ''Bana hemen bağışıklık sağlayıcı ve duvar örücüleri bul Birkaç tane de insan doktoru bul!'' Gözleri kızıma kaydı. ''Efendim teni çok soluk duruyor. Pek canlı gözükmüyor.''

''Git çabuk!'' Etrafıma deli gibi bakınırken kuruldaki tüm kız ver erkekler etrafımda toplanmıştı. Onların arasından geçer geçmez kendimi iyileştirme katına attım. Özel yataklardan birine bıraktığımda her şeyin farkına vardım. Eli kolumun üstünden kayarken ne kadar soğuk olduğunu hissedebilmiştim. 

''Efendim bizi istetmişsiniz.'' Kalbimin varlığını hissederken arkama döndüm. Kafamla onayladım. ''Kıza bakın hemen.'' Ellerim titrerken adamların kendi aralarında konuştuklarını gördüm.

''İmkansız.'' Dedi kel olan. ''Ölmüş. Bir şey yapamam.'' Gözümün önüne annem geldi. Ellerimi saçlarımın arasından geçirirken bağırdım. ''Yapabileceğin bir şey bul o zaman.'' Dışarı çıktım. Bana bakan yüzlerce göze, göz attım.

''Eğer.'' Diye bağırdım. ''Bu kız ölürse hepinizi öldürürüm!''

                    Önümde duran kırmızı, bir tekerleği olmayan arabayı elime alarak tozlanmış tahta zeminin üstünde sürmeye başlarken içimde tuhaf bir heyecan vardı. Annem arkamda bulunan koltukta oturmuş her zaman okuduğu kitabın kapağına bakıyordu. Ben o kitaptan hiç hoşlanmıyordum. İçinde hiç resim yoktu ve sözlerinden hiçbir şey anlamıyordum. Kitabın adı 'Hayat' tı. Hayat. Bunun anlamını biliyordum ama bunu bu kadar zor kılan şey neydi?

''Anne?'' Kafamı ona çevirdiğimde bana bakıyor olduğunu gördüm. Annem şüphesiz gördüğüm en güzel kadındı. ''Efendim Harold.'' Gülümseyerek yerimden doğruldum ve annemin yanına gittim. Elindeki kitabı almadan önce yüzüme baktı ve kitabı elimden geri çekti. Elinde bulunan turuncu parlak kalemi aldı ve bir sözün üstünü çizdi. Kaşlarımı çatmış onu izliyordum.

''Nereyi çizdin anne?'' Asıl amacım çizdiği yerde ne yazdığını sormaktı. Annem de bunu anlamıştı. Tam ağzını açmışken beyaz kapı hızla açıldı. Annem korkuyla kapıya döndü ve bana eğildi. Yanağımdan öpüp saçımı okşadı. ''Büyüyünce çok yakışıklı olacaksın Harold. Aşık olacak, olsuracaksın. Ve iyi biri olacaksın. Seni seviyorum oğlum.'' Anlamsızca yüzüne bakarken adam bana baktı. Gözünden damlayan bir damla yaşı gördüğüme yemin edebilirim.

''Anne, hemen Efendinin odasına gideceksin.'' Annem kafasıyla onayladı ve yanağıma bir öpücük daha kondurdu. ''Sen burada otur ve oyun oyna, tamam mı?'' Kafamla onay vermeden hemen önce adam konuştu. ''Hayır Harold da gelecek. Efendi onun izlemesini istiyor.'' Annem itiraz dolu birkaç şey söyledi ama adam beni kolumdan tuttu ve dışarı sürükledi. Arkamdan koştuğunu bildiğim annem küçük bir odaya girene kadar elimi yakalayıp tuttu.

                      Oda baştan aşağıya siyahtı. Ve ben oldum olası bu renkten hoşlanmamıştım. Anneme bunu söylediğimde bana benim beyaz olduğumu söylerdi. Bu yüzden sevmezmişim siyahı.

''Harold, oğlum hoşgeldin.'' Babama gülümsedim. ''Merhaba baba. Beni neden çağırdın? Annem benim odada kalmamı istiyordu da.'' Geldi ve saçımı okşadı. ''Çünkü oğlum şimdi büyük bir adam olacaksın.'' Sevinçle gülümsedim. Bu benim de artık o büyük araçlara binebileceğimin bir göstergesi miydi?

''Bize bir dakika ver, lütfen.'' Babam kahkaha attı ve kafasını salladı. Annem beni kapının önüne çekti. Bana bakınca ağlamaya başladı. ''Seni çok seviyorum oğlum. Lütfen gözlerini kapat ve kulaklarını tıka. Seni hep izleyeceğim. Onun dediklerini yapma. Duygularını gizleme. iyi biri ol Harry. Baban gibi olma.''

''Eh yeter!'' Annem yanımdan çekildi ve kapı kapandı. Etrafıma baktığımda trübünde bizi izleyen yüzlerce insan olduğunu gördüm. Hepsi bana bakıp iç çekiyorlardı. İçimi büyük bir korku salarken babam annemin yere çökmesini sağladı.

''Baba ne yapıyorsun?'' O zaman her şeyi anladım. Babam her zaman yanında taşıdığı silahı annemin kafasına dayamadan hemen önce gidip babamın elinde buluna silaha vurdum. Boş anına denk gelmiş olacak ki silah yere düştü. Ondan önce koşup silahı yerden aldım ve ona doğrulttum. Bana bakarken annem ağlıyor ve yapmamam gerektiğiyle ilgili şeyler söylüyordu. Ben ise ne yapacağımı bilmeden öylece duruyordum.

              Silahı elimden aldıklarında tetiği çekmeye çalışıyordum. Babam tetiği annemin kafasına doğru çekmeden hemen önce bana baktı. ''Senin için oğlum.'' Ve tetiği çekti.

Bir çığlık döküldü ağzımdan. Kalbim atmayı bıraktı, beynim düşünmeyi. Hissetmeyi unuttum. Beyazlığım yavaş hareketlerle siyaha dönüşürken ne gözümü kapattım ne de kulaklarımı tıkadım. Annemin bedeni yere yıkıldığında ölmüştüm. Büyümüştüm. Beni odadan çıkarttıklarında, odanın iğrençliğinin arasında insanlığımı bıraktım. Ve o gün annemin dediği şeyleri yapamayacağımı anladım. Ben artık Harold değildim. Harry Styles'tım. Geleceğin kötü adamı. Herkes korkacaktı benden, kimse bir şey diyemeyecekti bana.

''Efendim.'' Kafamı adama çevirdim. ''Clara, yaşayacak.'' Kafamla onay verdikten sonra odadan çıktı. Elimdeki kitaba sarıldım ve yüzümdeki gülümsemeyi saklamaya uğraşmadım.

ALİENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin