Çaresizlikle harmanlanmış üzüntüm kalbimden başlayarak tüm vücuduma yayılmıştı. Gözyaşlarımda kalbimden akan acının dışarı taşan kısmıydı. Vazgeçtiğim anda her şey su üzerine çıkmıştı. Saçlarımın çoğu kopmuş olmalıydı çünkü kafam zonkluyor ve sızlıyordu. Bileklerim ve bacaklarım vücuduma sonradan eklenmiş gibiydi. Onları kullanmak için uğraşmaya gücüm yoktu. Bir de yüzümden aşağıya kan süzülüyordu. Eğer kafamı eğdiğimde yanlışlıkla kanın metalik tadını almamış olsaydım bunun da farkında olmayacaktım. Çünkü her şey önemsiz kalıyordu bu noktada. Hiçbir fiziksel acı kalbimin acıdığı kadar acıtamazdı canımı.
Üzerinde oturduğum soğuk betondan geriye doğru sürüklenirken gözlerimden akan damlalar tişörtümde kanın kırmızısıyla karışıyordu. Kırmızıdan hiç bu kadar nefret etmemiştim. O an tüm düşüncelerimi söylemek için son dakikalarımı yaşıyordum. Ağzımdan sadece onu affetmeyeceğimle ilgili bir cümle çıktı. Yalan değildi. Eğer buradan bu şekilde çıkmama izin verirse onu asla affetmezdim. Korkaklığı için ondan nefret ederdim. Bu gidişle edecektim de. Kapıdan her saniye biraz daha uzaklaşıyordum.
Beklemekten vazgeçmem gerektiğini anlayarak kafamı dik tutmaktan vazgeçtiğimde her şeyin bittiğini hissetmiştim. Yanılmıştım. Beyaz duvar inatçı bir şekilde tüm sırlarını açıklayarak açıldığında bayılmak üzereydim. Başım dönüyordu. Boş olan midem ise çoktan safrayı dışarı atmıştı. Ağzımı açtığım anda kusacağımdan emindim. Ellerimi yumruk yaparak bunu geciktirmeye çalıştım.
''Size canını yakmamanız gerektiğini söylemiştim.'' Safra ağzımdan tepti ve güçsüz vücudum bunun etkisiyle öne doğu sıçradı. Bileğimden tutan adam elini bırakmış olmalıydı çünkü tüm vücudum yere yapışmış vaziyetteydi. ''Elimizden kaçtı. Ne yapsaydım tebrikler deyip yanıma gelmesini mi bekleseydim?'' Kendime gelmeye çalıştım. Saçlarımı yüzümden çekmek için çok güç harcamam gerekmişti. Yerdeki manzarayı görünce tekrar öğürmeye başladım. ''Bunu sonra konuşacağız.'' Ayak adamları kulağımda yankılandı. Titreyen ellerimle kendimi geriye çektim. ''Neresi acıyor?'' Belimden kavrayarak yerle olan bağlantımı sadece ayaklarım olacak şekilde değiştirdi. Saçlarımı kulaklarımın arkasına sokarak yüzüme bakarken kaşlarını çatmış olduğunu fark ettim. Gözlerimden akan yaşlar ve fazlası görüş açımı bulanık yapıyordu. Konuşamayacağım için elimi kalbimin üzerine koydum.
''Göğsün mü?'' Ağzımdaki kalan tat yüzünden tekrar kusmamak için biraz bekledim. ''Kalbim.'' Sonra ellerini belimden kaldırdım ve duvara tutundum. Arkada duran iki adama baktım. ''Hala kızı götürüyor muyuz?'' Gözlerimdeki yaşları tutmaya çalışırken ''Evet.'' diye fısıldadım. O da hayır demişti.
Onu dinlediler.
''Bana tutun.'' Ellerini tekrar belime sarmak isteyince onu ittirdim. ''Başladığın işi bitirmeliydin.'' Yere çöktüm ve dizlerimi kendime çektim. ''Kaşın patlamış, dudağından da kan geliyor.'' Güldüm ve gözlerimi ona diktim. ''Hissetmiyorum bile.'' Diye fısıldadım. Gerçekti. Hissetmiyordum. ''Seni odana götürmeliyiz.'' Dedi uzun bir süre sonra. ''Beni görmek istemediğin için göndermek istemiş olmalısın. Şimdi yardım etmeye neden bu kadar isteklisin?'' Yavaş yavaş kendime geliyordum. Bu benim için iyi değildi çünkü midem bulanmadığı zaman dikkatimi dağıtabileceğim farklı bir şey yoktu. Gerçekler yüzüme çarpıyordu. ''Ne dememi bekliyorsun Clara?''
Gözlerimdeki yaşları geri ittim. ''Beni başka birine ver. Başka biri baksın bana.'' Bana baktı. ''Ne?'' Gözlerimden yaşlar süzülürken ''Sana tam açılmaya karar vermişken, yokluğun boğazıma düğümlenirken beni göndermek istedin. Benden kurtulmak, unutmak istedin. Sana güvenmeyi başarabilmişken güvenimi paramparça ettin. Her şey bitti Harry. Daha başlamadan bitti. Beni kaybettin.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALİEN
FanfictionBüyüdüm. Büyüdükçe kabalaştım, soğuklaştım, umursamaz oldum. Büyüdükçe duygularımı gizlemeyi öğrendim. Büyüdükçe insan olmayı unuttum. Ben bir uzaylıyım. Gerçek bir uzaylı. Bir yaratık olmadığım zamanlarda insan olmam gerekirken bile uzaylıyım ben...