Chapter 66

66 7 7
                                    

       Her insan biraz kırık, biraz ürkmüş ve biraz yarımdı bu dünyada. Kimi kendini tamamlamak için ömrünü harcardı kimi ise sevdiği insanların onun içiğn karar vermesine karar vererek ömrünü harcatırdı. Ben bu grupların hiçbirinde değildim. Benim ömrüm çoktan harcanmıştı sanki. Ne düşüneceğimi ya da ne hissedebileceğimi bilmiyordum. Çığlık mı atmalıydım? Ağlamalı ve acımı dışarı mı vurmalıydım? Hiçbirini yapmak istemiyordum. Sadece koşmak uzaklara doğru ve hiç dönmemek bu diyara. Ölmek gibi değil tam olarak sadece kaçmış olabilmek için koşmak istiyordum. Nereye gideceğimi düşünmeden, başıma ne geleceği hakkında endişelenmeden yeniden başlamak ve bu sefer gerçekten tamamlanmak istiyordum. 

   Kırgındım biraz bu dünyaya karşı sanki. Baştan yenik başlamışım gibi hatta kaybetmeye mahkum biri gibiydim. Acı çekiyordum kabul ama öldürmüyordu. O zaman devam etmeliyim diyordum o da tek başına olmuyordu. Babamın hayatta olduğunu biliyordum ama yanına gitmek aklımın ucundan bile geçmiyordu. Bu hale gelmemin en büyük nedeni o'yken neden ona kollarımı açmam gerektiğini aklım almıyordu. Buraya sığınmıştım, korunduğumu ve saklandığımı düşürenerek normal biri gibi davranıyordum ama değildim. Normal biri olmanın yanından bile geçmiyordum. Ne olduğumdan tam olarak emin değildim ama herhangi bir insandan çok daha farklıydım. 

    Kendime onun öldüğünü kabul etme yetkisini verebilecek durumda değildim. Buna da alışamazdım. Bana anlatılan şeyler ya da gördüğüm görüntüler benim için tam bir anlam ifade etmiyordu. İnanmak istediğime inanıyordum. Belkilere ihtimal vermek istemiyordum. Dayanamayacağımı bildiğimden mi inkar ediyordum yoksa çoktan ne olduğunu anlamış mıydım? Belki de içten içe kabullenmiştim. Bilmiyorum. Ne hissetmem gerektiğini de bilmiyorum.  

    Artık insanların benim yerime nasıl yaşayacağıma karar vermelerinden bıkmış usanmıştım. Bu zamana kadar yaşadığım her şeyin benim kontrolümde geliştiğini düşünürdüm. Benim gibi birçoğu var derdim kendi kendime. Annesi ve babası ölmüş öksüz bir kız çocuğu. Böylelerinden birçoğuyla yaşamıştım. Kendimi bir şekilde her şeyin kaderimde yazılı olduğuna ve isyan etmemem gerektiğine şartlandırmıştım ama hiçbir şey düşündüğüm gibi değildi. Buna boyun eğmeyecek ve kaçmayacaktım. Bunca zamandır herkes bir şeyin intikamı için savaşıyordu ve sıra bendeydi. Şimdi sıra benim intikamımdaydı. Belki en çok ben kanayacaktım bu yolda ama pes etmeyecektim. Onun öldüğüne emin olsam bile. 

    Elimdeki telefonu sıkarken gözyaşlarımı kuruttum bir süreliğine. Şimdi ağlamanın sırası değildi. Boğazım onun aşık olduğum sesinden acıyla dökülen özürle düğümlenmişti ama aklım çalışıyordu. Telefonun kilidi açıkken şifresini değiştirdim ve cebime koydum. İzleniyor olabilme ihtimalime karşı mutfağa yıkılmış bir halde yürüyerek peçete koparır gibi yaptım ve bir ucu kırılmış olan yeşil vazoyu elime aldım. 

''S-sen de uzaylı mısın?'' Kapıdan beni göremeyeceği bir açıdan kısılmış sesimle kombine olmuş ağlamaklı halimi kullanarak birinci hamlem için önemli soruyu sordum. Ayak sesleri yaklaşırken heyecanla nefesimi tuttum ve her şeyin hayal ettiğim gibi gerçekleşmesi için dua ettim. 

''Hayır, ben sadece oradaki askerlerden biriydim.'' Uzun süredir ilk defa kendim gibiydim. 

''Güzel çünkü ben öyleyim.'' Kapıdan çıktığı anda hızla kafasına geçirdiğim vazo ile yere devrilmeden önce son duyduğu şey buydu. 

        Hızla bayılıp bayılmadığını kontrol ettikten sonra bahçeye hayvanların girmemesi için gerdiğimiz zinciri elimden gelebildiğince hızlı çıkardım ve eve gelerek onu merdivenin demirden trabzanına bağladım. Bu onu benim istediğim gibi oyalasa iyi olurdu. Elime bir bıçak alarak telefonunu karıştırmaya başladım. Telefon rehberini inceledim. Sadece rakamlarla kaydedilmiş isimler vardı. Fotoğraflara baktığımda kendi resimlerimle karşılaştım. Burada çekilmiş resimlerimdi. Burada güvende değildim. Telefon numaralarını hemen rakamları ile bir kağıda yazdım ve cebime koydum. Kendime ne olur ne olmaz en kalın giysilerimi seçme süresi tanıdım ve bunlardan en uygunlarını üstüme geçirdim. Saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yaptım ve hızlıca karnımı doyurdum. Evde olan aparatif yiyecek ve içecekleri sırt çantama tıktım ve telefonumun kartını hızla imha ettim. Kendime ne olur ne olmaz Harry'nin gitmeden önce bıraktığı bir miktar parayı da aldım ve kolyemi boynuma takarak diğeriyle ayrılmamasını sağladım. Şimdi sadece uyanması kalmıştı. Üzerini ararken tam da tahmin ettiğim gibi bir silahla karşılaşmıştım. Hazırdım. Yapabilirdim. 

ALİENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin