''Bir gün'' Dedi titreyen güçsüz bir ses kulaklarıma. ''Bir gün beni pencerenden bakınca gördüğün yıldızlardan değil de gözlerimden tanıyacaksın. Kim olduğumu hep bileceksin ama hiçbir zaman söyleyemeyeceksin. Her zaman yanındaydım. Adım attığın anda dikkatini çeken o gölgeydim ben. Sen beni hiç görmedin ama ben oradaydım. Sessiz çığlıklarını içine hapsederken yanında ağlayan kişi bendim. Şimdi sana dokunacak kadar yakınım, hissedemeyecek kadar uzak.''
Gözlerimi açmak için uğraştığım her saniye biraz daha ağır basıyordu uykum. Ey uyku dedim içimden, acılarımdan gözümü kapatamayacak kadar korktuğum zamanlarda yanıma gelmen için yalvarırken neredeydin?
Gözlerimi açmamı sağlayan şey çığlık atma isteğiydi. Ama olan tek şey akciğerime saplanan bir bıçak ile gözlerimden yaşların süzülmesiydi. Akciğerlerimdeki acıdan iki büklüm bir şekilde inlerken başım dönüyordu. Gözlerimdeki yaşları tutmaya gücüm yoktu.
''Yemeğini getirdim insan.'' Hemen kendimi yatağa geri attım ve bir şey yokmuş gibi davrandım. Artık bu olayı hatırlayack bir konuşma istemiyordum. Acım hep tazeydi be ise onu bayatlatmak için elimden geleni yapıyordum. Daha fazla güçsüz görünmek istemiyordum. ''Aç olduğunu biliyorum. Ayağa kalk hadi.'' Derin bir nefes almaya çalıştım. Ama boğazımdan derin bir hırıltı çıkacağını anlayınca vazgeçtim. Daha fazla böyle duramayacağımı biliyordum.
Arkamda olduğunu nefes sesinden hissetmiştim. Nefesimi tutarken gözlerim artık net görmüyordu.
''Bana hala bu denli çocuksu bir şekilde trip atıyor olamazsın.'' Dedi kafasını boynuma doğru eğmeden hemen önce. ''Kalbin her zaman diğer insanlara gre daha hızı atıyor. Şimdi neden bu kadar yavaş?'' Dedi. Tuttuğum nefesimi dışarı bırakırken beni belimden çevirdi ve yüzüme baktı.
''Ne oluyor?'' Beni kucağına almadan hemen önce bağırdı. Beni hızla tuvalete götürdü ve duşun içine bıraktı. Ben de derin bir nefes alma cesaretini gösterdim. Eline duş başlığını alarak önce yüzümü yıkadı. Sonra ise üzerimdeki tişörtü çıkararak sırtımı ovalamaya başladı. Birkaç kez öksürmüş ve biraz daha iyi hissetmeye başlamıştım. Sıcak su vücudumu daha rahat ve güvende hissettirirken üzerime yapışan atletim rahatsız hissettirmeye başlamıştı.
''Daha iyi misin?'' Onu kafamla onayladığımda duş başlığını yerine takarak ortadan kayboldu. Sonra elinde bir atlet, tişört ve şort ile geldi. Ben ise birakç derin nefes alıp kendime gelmiştim. Elindekileri yanda bulunan koltuğun üzerine bıraktı. Bu koltuğu yeni görüyordum. Tanrım! ''Ben dışarıdayım giyinip gelirsin.'' Kafamla onayladım ve daha fazla üşümeden üstümü değiştirdim. Dışarı çıktığımda saçlarım hafif nemliydi. Tokamı çıkararak saçlarımı özgür bıraktım.
Kafasını kaldırdı ve yüzüme baktı. Yüzünde beni üzen bir ifade vardı. Yavaş adımlarla yanına oturmadan hemen önce o bakışı unutmayı diledim.
''Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.'' Bu beni memnun ederdi. ''Ama konuşacağım.'' Niye şaşırdım bilmiyorum. Tam Harry'lik bir durumdu bu.
''Önce bana ne olduğunu anlatmanı istiyorum. Sonra ise neden gizlemeye çalıştığını anlatacaksın.'' Gözlerimi devirdim. Çok kibar gibi gelen bu konuşması aslında şöyle çevrilebilirdi; Bana ne olduğunu ve bunu benden neden gizlemek istediğini hemen anlat. Eğer anlatmazsan seni burada öldürürüm. Sonra tekrar dirilmeni sağlar tekrar öldürürüm.
Yeteri kadar açıklayıcı olabildim mi? Bence oldum.
''Bir rüya gördüm. Onun paniğiyle ani bir şekilde uyandım. Galiba çığlık atmam gerekiyordu ama atamadım. Sonrasını biliyorsun. Bunu neden bu kadar merak ediyorsun ki? Ne kadar hızlı ölürsem senin için o kadar iyi olur.'' Yüzüne baktığımda gözlerinin karardığına tanıklık ettim.
''Hep bu döngüyü yaşamak istiyorsun değil mi!'' Diye bağırınca şaşırarak ona baktım. ''Ne diyorsun be?'' Ayağa kalktı ve odada volta atmaya başladı. Sonra bana baktı. ''Kendini öleceğine o kadar inandırmışsın ki bundan başka her şey canını sıkıyor. Ama haberin olsun insan ben yaşadığım sürece ölmeyeceksin.'' Döngüden kastını anlamıştım. Gerçekten götün tekiydi.
''Kendini ilahi bir varlık gibi görmekten vazgeç.'' Dedim gözlerine bakarak. ''Ne?'' Bana inanamayarak baktı. ''Beni istediğin zaman ödürebileceğin ihtimali seni bir bok yapmaz tamam mı? Sen de buna o kadr inanmışsın ki benim burada oturduğum her saniye biraz daha öldüğümü görmüyorsun bile.'' Elini saçlarının arasına geçirdi. ''Seni öldürmeyeceğimi söyledim.'' Dedi sinirle. ''Öldürüyorsun.'' Derken neredeyse ağlayacaktım. Yüzüme baktığında sinirli değildi.
''Beni öldürüyorsun. Öptüğünde, iltifat ettiğinde, sarıldığında, kurtardığında. Her seferinde ayrı ayrı ölüyorum. Çünkü bunu yapmana izin vermemem gerektiğini biliyorum. Ama sen bunu yaptığında kendimi geri çekememek beni öldürüyor. Beni değiştiriyorsun. Her gün biraz daha eksiliyorum.'' Gözümden yaşlar süzülürken kendime bile olamadığım kadar dürüst konuştuğumu fark ettim.
Sonra gözlerine baktım. Yine aynı şey oldu. Gözlerinden gizli halatlar beni ona çekti. Yepyeşil bir ormanın en güzel yerine gider gibi sızdım içine. Yine o kadar masumdu ki. Adeta o küçük çocuğu gördüm. Daha fazla dayanamıyordum. Ona baktığımda bir katil görememekten nefret ediyordum. Ne zaman gözlerine baksam gördüğüm tek şeyin altı yaşında masum bir çocuk olmasından da.
''Benden nefret et insan. Herkes benden nefret eder.'' Ona güldüm. ''Hayatta en çok istediğim şey senden nefret etmek Harry. Ama sen kendini benim gibi görmüyorsun. Ben sana baktığımda bir katil görmüyorum artık. Altı yaşında bir çocuk görüyorum.'' Gözlerini kapattı.
''Lanet olsun, bana acıma!'' Ayağıyla tuvaletin kapısına bir tekme savurdu ve yemin ederim ki o kadar hızlı vurdu ki önce kapı ortadan ikiye bölündü sonra ise parçalara ayrılarak tuvaletin içerisine dağıldı. Sonra ise lavobayı yerinden çıkararak duvara fırlattı. Ben ise yatağın üzerinde oturarak onu izliyordum.
''Herkes bana acıyor! Sen acıma!'' İyice çıldırmıştı ve ben ne yapacağımı bilemiyordum. Yavaşça ayağa kalkarak ona yaklaştım. Kapının kırılmamış parçalarını etrafa fırlatıyordu. Ona birkaç kez seslendim ama beni duymadı. En sonunda cesaret ederek ani bir şekilde ellerini yakaladım. ''Bırak!'' Dediğinde sinirle yüzüne tokadı geçirdim.
Tamam, iyi bir fikir değildi.
İrisleri büyürken gözlerime baktı. Boynundaki atardamar teklerken karşısında öylece durdum. Bana vurmasını beklerken o kahkaha atmaya başladı. Birkaç saniye sonra yere eğildi ve gülmeye devam etti. Ben ise şaşkınca ona bakıyordum.
''Kendine gel.'' Dedim mümkün olduğunca yüksek bir sesle. O ise daha hızlı gülmeye başladı. Yere çöktüm ve yüzüne bakmaya çalıştım. Elleriyle yüzünü kapatmıştı. Ellerim ile ellerini ayırmaya çalışırken konuştum. ''Harry, kendine gel.'' Dizlerini yere dayadı ve kafasını boynuma yaslayarak gülmeye devam etti. Omuzlarından sert bir şekilde sarstım. Ne olduğunu anlayamadan orada öylece durduğumuz birkaç dakikanın sonunda durdu. Hiçbir hayat tepkisi vermeden kafasını boynuma gömdü ve ellerini belime sardı.
Pes ettim ve dizlerimi yere dayadım.
''Lütfen,'' Dedi kafamı onun omzuna dayadığımda. ''Lütfen, beni kendimle yalnız bırakma.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALİEN
FanfictionBüyüdüm. Büyüdükçe kabalaştım, soğuklaştım, umursamaz oldum. Büyüdükçe duygularımı gizlemeyi öğrendim. Büyüdükçe insan olmayı unuttum. Ben bir uzaylıyım. Gerçek bir uzaylı. Bir yaratık olmadığım zamanlarda insan olmam gerekirken bile uzaylıyım ben...