Bir insanın hayatının bir saniye içerisinde kötüleşeceğini ya da mükemmel bir hale geleceğini bilmek için düşünmeye gerek yoktu. Bu bir gerçekti. Benim hayatım hep mahvolmayı seçiyordu. O kalın ve eski olan turuncu kitabın içerisinde yazdığı gibi hayatı yönetemiyordun. Ama onun seni yönetmesine de engel olamıyordun. Senin görevin ona uyum sağlamaktı. Ben şuan bunu yapamıyordum. Tüm insansı duygularımı kaybetmiştim sanki. Kural dışı edilmiş bir hiç gibi hissediyordum. Ve bunun böyle olmadığını söyleyebilecek hiçbir şeyim yoktu. Yalnızdım. Bu yüzden kendimi susturmak gibi bir lüksüm yoktu.
Bayılışımı yıllar öncesinde çekilen bölük pörçük fotoğraf kareleri gibi birleştirebiliyordum kafamda. Eğer bayılmasaydım olabilecekleri düşündükçe de kafamda oluşan düşüncüler birar enkaz gibi kalıyordu beynimde. Korkuyor muydum yoksa hala güçlü kalabileceğime inanıyor muydum bilmiyordum. Yıllar geçmişti sanki o anın üstünden.
''Uyandığını biliyorum.'' Bildiğini biliyordum. Gözlerimi açmadım. ''Bedeninin kontrolünü kaybettiğin anda neler yapacağını bilemezsin insan. Düşünme yetin sadece sadistçe çalışır. Ama kaybetmeden hemen önce birazdan yapacaklarını düşünüp korkarsın. Korkuyorum insan. Çok korkuyorum.'' Ağzından boğuk sesi yavaş bir tınıyla kulağıma dolarken ne hissetmem gerektiğini bilemiyordum. O korkuyordu. Ya ben? ''Ben korkmuyorum.'' Gözlerimi açar açmaz yeşil irisleri gözlerimi yaktı. Vücudunda olan tepkimeleri izliyordum sanki. Boynunda şişen damarı kendini sıktığını gösteriyordu. ''Korkmadığını bilmek beni daha çok korkutuyor.'' Oturur pozisyona geçtim. ''Yine de korkmuyorum.'' Sinirli bir şekilde üstünde olan tişörtün yakalarından tuttu ve iki parçaya ayırdı. ''Sana benden korkmanı söyledim! Korkmak zorundasın! Kork benden!'' Yüzümde bulunan ifadeyi donuklaştırırken ayağa kalktım ve karşısına geçtim. ''Hiçbir zaman senden korkmadım. Kendinden korkan sensin.'' Yüzüne karşı fısıldadığım bu söz göz bebeklerini büyüttü ve gözlerime odakladı.
''Seni.'' Dedi. ''Burada acı çektirerek öldürebilirim. Zorlanmadan bedenini ikiye bölebilirim. Kafatasını tek elimle bile kırabilirim. Yine de korkmuyor musun?'' Güldüm. ''Hayır.'' Cevabım karşısında güldü. ''Sen de en çok kendinden korkuyorsun değil mi? Aslında biribirmize çok benziyoruz insan.'' O ana kardar vücudunu fark etmemiştim. Tanrıya şükür gözlerimi gözlerinden ayırmadım. ''Bence benzemiyoruz.'' Cevap vermedi. Gözlerini yüzümün her noktasında dolaştı. ''Merak ediyorum Clara. Bana neden karşılık vermedin?'' Yüzünde yarı ciddi yarı pişkin bir ifade oluştu. Kaşlarımı çattım. ''Senin gibi bir sadiste neden karşılık verecek mişim ben? Düşünmediğin ne kadar belli.'' Güldü. Ben de olanlara inanamayarak gözlerimi tavana diktim.
''Ne oldu?'' Gözlerine terkar baktım. ''Şuana kadar duvara uçacağımı düşünmüştüm.'' Kaşlarını çatarken yüzü ve kaslı vücudu gerildi. ''Neden?'' Yutkundum. Kesinlikle korkudan değildi. ''Kitap.'' Dedim. ''Orada çok sinirli görünüyordun.''
''Hala sinirliyim.'' Derin bir nefes aldım. ''İyi ama neden? Harry Potter'ı alsam da aynı tepkiyi verecek miydin merak ediyorum.'' Nefes aldı. ''Annemi görmüş olmana sinirlendim oldu mu?'' Alaycı bir şekilde güldüm. ''Gerçekten anneni görmem çok sinirlenesi bir durum. Sen de haklısın. Anneni görmemin neyine sinirlendin anlamıyorum.'' Ağzından dökülen kelimeler ile olduğum yerde kaldım.
''Annem öldü! Babam öldürdü! Oldu mu?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALİEN
FanfictionBüyüdüm. Büyüdükçe kabalaştım, soğuklaştım, umursamaz oldum. Büyüdükçe duygularımı gizlemeyi öğrendim. Büyüdükçe insan olmayı unuttum. Ben bir uzaylıyım. Gerçek bir uzaylı. Bir yaratık olmadığım zamanlarda insan olmam gerekirken bile uzaylıyım ben...