Son kez arkasını döndüğünü bilmeme rağmen arkasından konuşmamıştım. Onu durdurmadığım için binlerce kez pişmanlıkla ağlayacağımı biliyordum. Ağlarken uyuklayacaktım bazen, rüyamda onu görüp ağlayarak uyanacaktım. Yemek yemem gerektiğini hissederek oturduğum masadan tek bir yemek kaşığı ile kalkarken onun halüsinasyonunu görecek ve yine ağlayacaktım. Bir süre sonra daha az ağlamaya başlayacaktım. Bunun nedeni unutmam olmayacaktı. Sadece acının gözyaşları tükenecekti. Ağlayamayacaktım. Onu deli gibi özleyecektim. Her şeyini. Herkesde ondan bir parça arayacaktım. Bulamadığım için yalnızlığa gömülecektim. Bir süre sonra geleceğiyle ilgili hayaller kurmaya başlayacaktım. Her sabah bugün gelecemiş gibi en sevdiği şeyleri hazırlayıp güzelce süslenerek pencerenin önünde onu bekleyecektim. Gelmeyecekti. Güneş battığında yaptıklarımın tadına bile bakmadan dışarı bırakacaktım. Sonra ise yatağa yatarak kitaba sarılıp içine ağlayacaktım.
Onsuzken görevlerini yapan bir robottan farkım olmayacaktı. Buna rağmen gitme diyemedim. Dizlerimin üstünde gidişini izledim.
''Nereye bakıyorsun?'' Gözlerimi karşımdaki duvarsan ayırarak sesin yönüne baktım. Niall? Burada ne işi vardı? ''Bakmak için bakıyorum denilebilir.'' Gülümsedi ve kendini yatakta yanıma bıraktı. ''Aç olabileceğini söyledim ama bir ilaç verdiklerini bu yüzden bir şey yememen gerektiğini söylediler. Hiç açlıktan anlamıyorlar.'' Güldüm. ''Gerçekten çok açım.'' Dedim karnımı tutarak. Bir gündür hiçbir şey yememiştim. ''Seni bir saat oyalamam gerek ha?'' Yüzümü buruşturdum. ''Ben mi seni, sen mi beni parçalayacağız?'' Deyince güldü ve gıdıklamaya başladı. Üf be, nefret ediyorum gıdıklanmaktan.
''Ya-yapma! Ya!'' Kaşlarını kaldırdı. Ben de bu fırsattan yararlanarak sargılı olmayan kolumla onu gıdıklamaya çalıştım. ''İşe yaramıyor.'' Dedi bir eliyle elimi sabitleyerek gıdıklarken. Kahkahalarım odada yankılanırken bağırdım. ''Y-ye-yeter, öleceğim!'' Gülerek ellerini çekti ben de derin nefesler alarak gülmekten kıpkırmızı olan yüzüme ellerimi bastırdım. ''Nasıl böyle bir şey yapabildin?'' Dedim zorla. Güldü. ''Yapma diye bağırırken çok komiktin.'' Dedi saçlarını düzeltirken.
''Ne yaptın?'' Kafamı zorla kapıya çevirdiğimde bize bakan iki alev almış yeşil göz gördüm ve Niall'ın himayesinden çıktım. ''Düşündüğün gibi değil.'' Dedim hemen panikle. Niall gülmeye başlarken Harry kaşlarını çatarak yanıma yaklaştı. O zaman yorganı hızlıca üzerime çektiğimi fark edebilmiştim. Hemen yorganı indirdim ve derin bir nefes alarak yüzüne baktım. ''Yani böyle deyince yanlış anlaşılıyor ama üf ya. Ben sana neden açıklama yapıyorum ki?'' Niall daha çok gülmeye başlarken bir eliyle yatağa yumruk atıyordu. Yüzü de gülmekten kızarmıştı. Sinirle ona baktım.
''Yarısı kırmızı boyaya batırılmış bir civicive benziyorsun.'' Hala güldüğünü görünce ayağımla kalçasına vurdum ve yere düşmesini sağladım. Gülmeyi kesince gülmeye başladım. Harry'ninde güldüğünü fark edebilmiştim. ''Popom acıdı.'' Harry yanına geldi onu ayağa kaldırdı. Hayvanlık yapmadığına sevinmiştim.
Bünyesine ters gelmiş olmalıydı.
''Kendini nasıl hissediyorsun?'' Yüzümü buruşturdum. ''Kafeteryadan çıktıktan sonra olan hiçbir şeyi hatırlamamam dışında sağ kolumun bileğinden aşağısı zonkluyor.'' Yüzüme baktı ve mimiklerimi inceledi. Yalan söylediğimi düşünmüş olmalıydı. Ama neden? ''Sonrasını hatırlamıyor musun? Bileğinin nasıl bu hale geldiğini ya da ondan sonra olan herhangi bir şeyi? Hiçbir şey mi? Yani yanına geldiğim zamandan sonrasını da mı?'' İlk defa bu kadar mantıksız konuştuğunu görüyordum. Gülme isteğimi bastırarak kafamla onayladım. Vay canına! Bu kadar önemli neyi hatırlamıyordum?
''Dur bir dakika!'' Diye bağırdım heyecanla. ''Tanrıya şükür.'' Gülümsedi. ''Yoksa Daemon'un uzaylı haline mi dönüştün!'' Bıkkınlıkla dolu bir sesle tepki verince dudak büktüm. ''Ya da yine sinirlendin de bileğimden mi çıkarttın hırsını? Pislik!'' Bu sefer de sinirlenmiştim. Başka türlü bileğim nasıl bu hale gelecekti?
Duvara ard arda elli kez yumruk atacak halim yoktu ya. O ne be öyle? Hayatta yapmam. Tanrıya şükür o kadar delirmedim.
''Şaka yapıyor olmalısın.'' Dedi hayret içerisinde. Omuz silktim. ''Yapmadığın şey mi?'' Elini saçlarının arasından geçirdi. Niall'a döndüm. ''Çıksan iyi olur. Buna yine geliyorlar.'' Yüzümü buruşturduğumda Niall gülerek Harry'nin yanına yürüdü ve omzuna hafif bir şekilde vurdu. ''İyi şanslar dostum.'' Dedi kapıyı açmaya çalışırken. ''Ona değil bana şans dilemen gerekiyor! Bu beni son canlı görüşün olabilir! Niall duyuyor musun? Nia-.'' Gülerek dışarı çıktıktan sonra bana dil çıkardı ve kapı kapanarak beni bu psikopat sadist yaratıkla yanlış başıma bıraktı.
''Harry şimdilik sakin ol lütfen. Hiç cesaret gösterisi yapacak halim yok. Sayende artık bünyem göt büyütmekle geçen belli bir süreden sonra vücudumda bir kırık ile bu yatakta uyanmakla bitiyor. İnternetim olmadığı için de uyumak en büyük zevkim oluyor. Anlayacağın yorgunum ve canım uyumak istiyor. Bu yüzden sinirlerini ve tüm psikopatlıklarını da al ve dışarı çık lütfen.'' Dedim yatakta yatar pozisyona geçerken. Elimi canım acımayacak şekilde ayarladıktan sonra yattım.
''Tuvaletin kapısını yeni kırdım. Ondan önce de kitaplığı ve komidini kırmıştım. Bir tek gardrop kaldı. Bunu da kırayım da olsun bitsin istiyorsun.'' Dedi sinirle. ''Ne yaptım ki?'' Dedim şaşkınlıkla. ''Hiçbir şey!'' Dedi ve sinirle odadan çıktı.
Ben de bu yine dönemlerinde galiba diye düşünerek favori aktivitemi gerçekleştimeye başladım. Uyudum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALİEN
FanfictionBüyüdüm. Büyüdükçe kabalaştım, soğuklaştım, umursamaz oldum. Büyüdükçe duygularımı gizlemeyi öğrendim. Büyüdükçe insan olmayı unuttum. Ben bir uzaylıyım. Gerçek bir uzaylı. Bir yaratık olmadığım zamanlarda insan olmam gerekirken bile uzaylıyım ben...