Çık lütfen çık nereye saklandıysan. Çık Allah'ın belası çık.

948 59 3
                                    

Saat 18:30 olmasına rağmen hava o kadar sıcak ve nemli idi ki yorgunluğuna birde bunaltıcı hava eklenince terin suyun içinde kalmıştı. Eylül elindeki ağır poşetlerle çantasındaki anahtarı bulmanın imkansız olduğunu biliyordu.

Bu gün tüm aksilikleri üzerine çekiyordu. Sanki bir mıknatıs gibi. Şimdiden tüm yaşadıklarına isyan etmesi için bir sürü aksilikler başına gelmişti. Elindeki dört poşette yeterince ağırdı ve poşetlerin geldiği yerler kıpkırmızı olmuştu. Buda yetmez gibi yeni aldığı ve giymek için bu günü seçtiği stilettolar ayağını sıkmış bileği su toplamıştı. Keşke hepsi bu kadar olsaydı. Marketten eve gelene kadar uzun bir yol yürümüş, üstüne üstlük asansör de çalışmayınca 6 kat çıkmak zorunda kalmıştı.

Yaşadığı talihsizliklere isyan ederken birazdan yaşayacağı acı başına gelenlerin yanında gül dikeni sayıldığından habersizdi.

Nihayet anahtarı bulup kapıyı açmayı başardığında tüm sorunlardan kurtulduğunu düşünerek rahat bir nefes aldı. Oysa asıl sorunların ilki içerideydi. Ayağındaki lanetler yağdırdığı ayakkabılardan kurtulup poşetleri de mutfağa taşıdı ve altlarının temiz olduğundan içi rahat bir şekilde yere bıraktı.

Bedenini rahatlatmak ve soluğunu düzene girmesini sağlamak için uzun bir kaç nefes alıp verdi. Havanın sıcaklığından kurumuş boğazını yumuşatmak için buzdolabından bir bardak soğuk su doldurup içti ve kendini biraz da olsa rahatlamış hissetti.

Cumartesi günü zaten evin ihtiyaçları için dışarı çıkacaklardı. Ama yerdeki poşetlere şöyle bir göz ucuyla bakınca hafta sonu markete gitmeye gerek olmadığını görebiliyordu. Bunu fırsat bilip Mert'i sinemaya ikna etmenin yollarını düşünmeye karar verdi. Sonuçta bu kadar eziyetin bir ödülü olmalı diye kendini şımartmaya hakkı olduğuna karara verdi.

Bu kadar tersliğe rağmen gözleri ikisinin bulunduğu resimlere kaydı. Düğün resimlerini özellikle dolabın üzerine asmıştı. Hayatta aldığı en doğru kararın Mert'le evlenmek olduğuna inanması için birlikte yaşadığı güzel günleri hatırlaması yeterliydi. Bunu da kendine sık sık hatırlatmanın en kolay yoluydu düğün fotoğrafları. Siyah damatlığın Mert'e ne kadar yakıştığını düşündü. Şimdilerde birkaç kilo fazlalığı vardı ama hala çok yakışıklıydı. En son sabah görmüştü ve şimdiden özlediğini hissetti. Sabah evden çıkarken işten çıkınca eve uğramadan arkadaşları ile buluşup oradan da halı sahaya gideceğini söylemişti. O yüzden geç saatlere kadar yalnızdı. Acele etmesine gerek yoktu gelmesi 3 saatten fazla sürerdi. Gecenin ilerleyen saatlerinde gelir kendini mutfağa zor atardı. Onun için güzel bir şeyler yapmak istemişti. Ama şimdi bundan emin değildi. Bu kadar yorgunlukla mutfağa gitmekte gözünde büyümeye başladı. İlk önce kendine gelmeyi seçti. Kararsız bir şekilde mutfaktan çıkıp omzumdaki çantayı vestiyere bıraktı. Sıcaktan üzerine yapışmış gömleğin düğmelerini çözerek yatak odasına doğru ilerledi.

Yatak odasının kapısına geldiğinde dolap kapakları açık eşyaların bir kısmıyla yatağın üzerine dağılmış halde buldu. Mert eve uğramadan arkadaşları ile buluşacağını söylemişti ama görünen o ki dolapta bir şeyler aramış bulamayınca da etrafı dağınık bir şekilde bırakıp gitmişti. 'Bu kadarı da çok fazla.' Diye öfkelendi. Biraz önceki yorgunluktan eser kalmamış ama bütün tersliklerden dolayı oluşan siniri katlanarak artmış burnundan solumaya başlatmıştı. Tıpkı dişi bir boğa gibiydi ve etrafta kimsenin olmaması büyük şanstı. Her yer dağınıktı ve yorgunluktan ölüyordu. 'Şimdi ev mi temizleyeceğim yoksa yemek mi yapacağım.' diye karar vermeye çalıştı. Aslında karar vermeye gerek yoktu madem bu dağınıklığın sebebi Mert'ti cezası da akşam tost olacaktı. Zaten eve girerken yemekten kaytarmak için neden arıyordu, fırsat ayağına gelmişti ama dakikasında yeni bir sorunla yer değiştirmişti. İstese de odayı toplamamak gibi bir şansı yoktu. Kapının girişinde Mert'e ait bir çift çorabı aldı ve içeriye doğru ikinci adımını attığında ilerlemekle durmak arasında kaldı.

Dolap kapakları yarı açık çekmecedeki eşyaların bir kısmı yatağın üzerindeydi. Biraz önce Mert'in yaptığını düşündüğü dağınıklığın sebebinin o olmadığını fark etmesi uzun sürmedi. Kocası hiç bir zaman bu kadar dağınık bir insan olmamıştı.

Eve giren hırsız yada hırsılar olduğuna inanması için bir kaç şey özellikle dikkatini çekti. Komedinin üzerindeki çerçeve yere düşmüş cam kırıkları etrafa saçılmıştı. Panikle sırtından aşağıya soğuk ter damlası kayarken damarlarındaki kanın çekildiğini hissetti. Hiçbir şeye dokunmadan polisi aramaya karar verdi. Koşarak biraz önce vestiyere bıraktığı çantadan telefonunu aldı.

Yaptığı mantık dışıydı biliyordu ama odaya geri dönerek etrafa göz atma isteğine engel olamadı. Korkuyla ensesindeki saç tellerinin tiken, tiken olduğunu hissede biliyordu, ayaklarının taşıya bilmesi için bir eliyle duvardan destek alıyor diğeriyle de telefonu tuşluyordu.

Neyle karşılaşacağını bilemiyor ve biran önce evden çıkması gerekiyordu. Ama yine de ağır adımlarla odaya doğru ilerledi. Kendini açık hedef gibi hissediyordu ayakları isteği dışında ilerledi. Panik polisin üç haneli numarasını hatırlamasına engel olurken eli hızla kocasının resminin olduğu aramayı seçti. Mert'i arayıp olanları bir an önce haber vermeye çalıştı ama telefonu kapalıydı yada eşyaları ile birlikte soyunma odasındaki dolapta olduğu için çekmiyordu. Şansını tekrar deneyip arama tuşuna yine bastı ama telefonuna ulaşılmıyordu. Yavaş adımlarla içeri girip etrafa göz atmaya başladı telefonla Mert'e ulaşamayınca ilk araması gereken polisin numarası 155 hatırlayıp tuşladığı sırada bir taraftan da başını kapıdan uzatıp etrafı inceledi. Ortada bir gariplik vardı bunu göremiyordu ama hissediyordu.

(Not: Merhaba hikayemde bana eşlik etmek ve her bölümün altında bulunan yıldızla destek verirseniz sevinirim.)

SENİN İÇİN (AŞKIN SINAVI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin