Yeterki sen iste gözlerimden tek damla yaş akmaz.

135 18 0
                                    

Genc kadın eve geri döndüğünde eskisi gibi olmayacağını her ikiside biliyordu. Ama düşündüklerinden daha kötü bir Eylül'le karşı karşıyaydılar. Toparlanması ve yaralarını sarmak için çırpınmaları her seferinde geri tepiyor, öyleki etrafına ördüğü duvarı geçmelerine bile izin vermiyordu.

O günden sonra koskoca 10 gün geçmişti. Ne eylül kocasından şüphe duyduğu için kendini cezalandırmaktan vazgeçti.  Ne Yiğit yas tutan genç kadına eskisi gibi yaklaşıp kendisi için önemini anlata bildi. Ne de Gözde, Korhan’ı hayatlarına girdirdiği için kendini affede bildi. Üç yaralı yürek ve üçününde çaresi bir birlerindeyken derman olup saramıyorlardı. 

Buda yetmez gibi Korhan'ın cesedini dalgıçlar iki gün boyunca aramış ama bir sonuç elde edememişlerdi. Onlara göre akıntıya kapılma ihtimali yüksekti. İki kurşun yemişti ve kıyıya kadar yüzmenin imkanı yoktu. Hakan bile "Yaşama şansı yok denecek kadar az." diyordu. 

Yinede Yiğit cesedini görmediği sürece işi şansa bırakmayı reddediyordu. Bu nedenle kızları yalnız bırakmayı reddediyordu. Fakat evin her yerinde Mert'in anılarının olduğunu bilmek de huzursuz ediyordu.   

Gözde de Yiğit den farksız değildi. Mert'in katilini kendi elleriyle getirmişti. Şimdide açtığı yaralardan dolayı arkadaşının kendisini biraz olsun toplaması için çırpınıp duruyordu. Ama hiç bir çabası işe yaramıyor, ilaçlar sayesinde uyuyor vitaminler sayesinde ayakta duruyordu. Bedeni burada ama ruhu bir kuş gibi uçup gitmişti. Durumu her geçen gün dahada  endişelenmelerine neden oluyordu.

Eylül bütün kapıları kapatmış ikisinide dışarda bırakmıştı. Vicdanen yaralıydı adeta içinde günden güne filizlenip tiken olmaya başlayan zehirli bir sarmaşık vardı. Sinsice bütün bedenini sarmıştı. Dalları büyüdükçe o dikenler batıyor canını daha çok acıtıyordu. Bundan da kurtulmak gibi bir çabası yoktu, her geçen gün yaşama isteği biraz daha yok olup gidiyordu.

Yiğit yine için de bir sıkıntıyla yatağında dönüp durduğunda saatten haberi yoktu. Sabah ezanını bir süre önce duymuş ve gün ağırmaya başladığında  uyuyamadığı için kalkıp kalkmamakta kararsız kalmıştı. 

Gözde yan odada yatıyordu ve ses çıkarırsa uyandıra bilirdi. Zaten geç saatte yatmıştı. Bir süre daha beklemeye karar verdi.

Eylül aldığı ilaçlarla deliksiz bir uykuda iken kocaman bir meşe ağacın gövdesine yaslanmış uyuyordu. Önce hafif bir meltem esti ve kocasının kokusu etrafını sarmaya başladığında gözlerini açtı. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Uzun süre sonra tekrar görecekti belki kendisinide affettire bileceğini düşündü. Mert  karanlığın içinden yanına doğru geldiğini gördü. Yerinden kalkmak istedi ama başaramadı. Mert biraz daha yaklaştı öyle ki uzansa dokunabilecek kadar yakındı. 

Gözünden bir damla yaş aktığında Mert uzanıp sildi ve"Ağlama artık." dedi. 

Gözlerinin içine baktı nasılda özlemişti. "Bana çok kızdın mı?" diye sorduğunda biraz daha yaklaşsın diye bekledi.  

"Sana kızmadım kendini suçlamaktan vazgeç." Dediği anda yanında küçük bir erkek çocuğu  göründü. Eğilip kucağına aldığını gördü. Çocuk kollarını Mert'in boynuna sarıp yaşlı gözlerle "Baba anne neden hep ağlıyor." diye sorduğunda genc kadın bununun direği sızladı. Boğazına bir yumru sıkıştığında küçük çocuk "Baba annem ağladığında ben çok üzülüyorum." dedi ve başını Mert,in omzuna koyup " Ne olursun söyle ağlamasın artık."  diye konuştuğunda Eylül anne demesiyle gözyaşlarını tutamaz oldu. Oğlu kendisine yalvarıyordu. Öpüp koklamak sıcağını hissetmek istedi. Kollarını uzattı ama elleri havada kaldı. Küçük çocuğun üzgün haliyle içi kor gibi yandı. 'Yeterki sen iste gözlerimden tek damla yaş akmaz.'  demek  için çabaladı ama dili tutulmuştu.

SENİN İÇİN (AŞKIN SINAVI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin