Dördüncü günün sabahı Yiğit kapının sesine uyandı.
Hakan ve Şule'nin ısrarıyla eve dönmüştü ve üzerini değiştirmeden yatağa uzanmıştı. Eylül kaybolduğundan beri ne sağlıklı düşünebiliyor, ne uyumayı başarabiliyor, ne de yemek yiyordu. Yataktan kalktı ve merdivenlerden inerken, zilin sesi kulaklarında değil sanki beyninin her hücresine alarm veriyordu.
Eve geleli daha birkaç saat olmuştu ve bedeni yorgunluktan isyan ediyordu. Kapıyı açtığında karşısında Serkan "Günaydın uyandırdım galiba." diye konuştuğunda karşısındaki adama bir yabancıymış gibi ifadesizce baktı.
Beklemediği bir anda bahçedeki leylak kokusu rüzgarında yardımıyla yüzüne vurduğunda Eylül'ü hatırlattı. Acısına reva mı yoksa devamı olduğunu sorgularken ciğerlerini leylak kokusuyla doldurdu. Kapıda bekleyen Serkanı fark ettiğinde "Sorun değil zaten kalkacaktım girsene." dedi ve kenara geçip yol verdi.
"Rahatsız etmiyorumdur umarım."
Yiğit Serkan'ın gelmesine bir nevi sevindi. Bu kadar uyku bile fazlaydı. Kim bilir Eylül şu anda ne haldeydi. "Geç otur." dedi ve yer gösterdi.
Serkan oturduğu koltukta "Bu saatte uyanmışsındır diye gelmiştim ama uyduğunu bilseydim biraz daha geç gelirdim." dedi ve Yiğit'in perişan halini süzdü. Gözlerinin altı çökmüş, yüzünde dört günlük sakalla duruyordu." Gözde seni merak etmiş kendi çıkamayınca beni seni kontrol etmem için görevlendirdi." diye geliş sebebini açıkladı ama gerçek niyeti çok daha farklıydı.
Tebessümle karşılık verdi. Gittiğinden beri ya telefonla ya Demir ile yada Serkan'la merakını gidermek için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Hayat ne garipti hiçbir kan bağı olmasada Gökhan ve Gözde sayesinde tek çocuk olmanın yalnızlığını hiç yaşamadığı için minnettardı. İkiside kardeşten farksızdı ama Gökhan japonyada değilde yanında olsaydı herşey daha kolay olabilirdi. Desteğine her zamankinden çok ihtiyaç duyduğunu hissettiği an yatak odasında çalan telefonu duyunca kendine gelip koşarak üst kata çıktı. Son günlerde çalan her telefon kendisi için çok önemliydi. Ekrana baktığında Hakan'ın aradığını gördü nefes nefese "Alo." diye cevapladı.
Hakan bu sefer lafı dolandırmadan "Yiğit Eylül'ün telefonundan sinyal alındı." diye haber verdiğinde sesindeki heyecanı saklamayı beceremiyordu.
Tıpkı duyduğundan emin olamayan Yiğit gibi. "Şakamı bu." diye arkadaşını uyarır gibi sert bir ifade kullandı.
"Vallahi bende bir şey anlamadım."
Yiğit "Tamam çıkıyorum adresi mesaj at." dedi ve üzerini bile değiştirmeden alt kata indi. Girişte bıraktığı anahtarı alıp "Serkan çıkmam gerekiyor." diyerek genç adamı da misafirliğinin bittiğini anlatmak istedi.
Serkan şaşırmış görünsede beklediği haber gelmişti "Eylül'den bir haber mi var?" diye sordu.
"Bilmiyorum gidince öğreneceğim."
"Seninle gelmemde bir sakınca var mı?" diye sordu.
Yiğit biraz düşündü sonrada "Gözde'ye bir şey anlatmayacaksan olur." diyerek genç adama yol verdi.
"Sadece senin bilmesini istediğin kadarını." diyerek birlikte evden ayrıldılar.
Sinyalin geldiği yere vardıklarında yıkılmaya yüz tutmuş eski bir fabrikanın bahçesiydi. Hala belli belirsiz dumanlar çıkan yanmış hatta kül olma durumuna gelen arabayla karşılaştılar. Gerci Serkan manzaraya yabancı değildi ama rol yapmakta artık kendini aştığından dikkat çekmiyordu.
Yiğit ise içinde yeni bir korkuyla baş etmek zorunda kalmıştı. Arabadan inerken Eylül'ün yaşadığına dair elinden dua etmekten başka birşey gelmiyordu. İçinden bir ses yine oyuna geldiğini söylesede isterse yüz kere olsun korkusunu hiç bir zaman yenemeyeceğinin farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİN İÇİN (AŞKIN SINAVI)
Roman d'amour(Göl Serisi-1 ve Göl Serisi-2 birbirinden bağımsız iki ayrı hikayedir.) Fırtınanın ortasında küllerinden yeniden doğmaya çalışan bir kadın, o külleri bir arada tutmaya yeminli bir adam. ................. Yiğit yedek anahtarları arabada unuttuğunu fa...