Gözde evde işleri olduğunu faturaların biriktiğini ve evi havalandırması gerektiğini söyleyip öğleden önce Serkanla birlikte dışarı çıktı. Eylül ise dışarı çıkmak yerine, misafir olduğu evin geçicide olsa kendisine ait olan odasının camından bahçenin güzelliğini seyrederek zamanını geçirmeyi seçmişti. Bulunduğu odanın camı evin arka bahçesine bakıyordu. Ortalama bir basketbol sahası kadar alan cimlerle kaplıydı, bahçenin duvarlarının dibinde renk, renk çiçekler boy vermişti. Ev sahibinin bu güzelliğe katkısı bahçıvana ödediği paradan fazlası olmadığına inanıyordu. Eylül’ün İzmir’de ailesinden kalma bir evi vardı. Uzun bir süre kimse oturmadığı için her geçen yıl sorunlar çıkmaya başlamıştı. Daha fazla harap olmasına dayanamamış emekli olunca İzmir’e yerleşmeye karar veren teyzesine ısrarla eve yerleşmesini sağlamıştı. Müstakil küçük bir evdi ama bahçesi oldukça büyüktü ve annesinden sonra teyzesi de bahçeye gözü gibi bakıyordu.
Bunları hatırlayınca doğduğu evi ne kadar özlediğini fark edip en kısa sürede gitmeye karar verdi. Artık İstanbul’da yaşaması için bir nedeni kalmamıştı. Belki ilerde bir iş bulur hayatını geri kalanını İzmir’de geçirebilirdi. Ama önce Mert’in katilinin bulunması gerekiyordu zaten Gözde’nin düzenin bozduğundan huzursuzdu birde teyzesini tehlikeye atamazdı. O zamana kadar Mert’le ortak hesapları ile bir süre daha idare edebilirdi.
Dışarı bakmaya o kadar dalmıştı ki kapının çaldığını duymadı.
Kapının arkasından Yiğit kendisine sesleniyordu “Eylül orda mısın?” dediğinde kendine geldi ve hayal aleminden bulunduğu ana dönüp “Geliyorum.” Diye cevap verdi. Kapının kolunu çevirdiğinde kendisini bekleyen genç adamı gördüğünde bir süre söyleyeceği şeyi bekledi.
Yiğit ise içinden lanetler yağdırıyordu genç kıza takılıp kalan gözlerine. Toparlanması gerekiyordu yoksa Eylül’ün aklında aptal biri olarak yer edecekti. Boğazını temizleyip kendine geldikten sonra “Biraz dışarı çıkmaya ne dersin?” diye sordu.
Dışarı çıkmak şu anda istediği son şeydi hem daha nereye gideceklerini bilmezken nasıl evet demesini bekliyordu. Onun yerine “Nereye gideceğimizi bilirsem karar vermem daha kolay olur.” Sözleriyle teklifi düşünüp hayır demek için uygun olan cümlelere karar verecekti.
“Atış poligonuna gideceğiz.”
Eylül ilk bir kaç dakika duyduklarından emin olamadı ama karşısındaki adam polisti ve onun için bu çok normaldi. Normal olmayan ise kendisinin öyle bir yerde olmasının bir anlamı olmadığına inanması idi. Silah kullanmaya her zaman karşı olan birisi olarak, siyahların peş peşe patlamasını dinlemek ve ateş edenleri izlemek tüylerini diken, diken etti. Hayatında birkaç kere atış yapmıştı oda havalı tüfekle oyuncak ördeklerdi namlunun ucundakiler.
Eylül silah sesleri ve ateş edenleri seyretmenin iticiliğini düşünürken Yiğit’in kendisi için planları çok daha farklıydı.
Eylül “Sanırım ben evde kalsam daha iyi olur.” diyerek gitmek istemediğini dile getirdi.
“Tamam sen nasıl istersen benimki bir öneriydi.” Diyerek merdivenlere yönelirken “Kendime kahve yapacağım sende ister misin?” diye sordu.
Kendisine sorulan soruyla kafası iyice karıştı biraz önce atış poligona gitmeyi planlarken birden kahve içip içmeyeceğini soruyordu. Yiğit’in peşinden merdivenlere yönelirken “ Sen biraz önce poligona gideceğini söylemiştin şimdi neden kahve içmeyi teklif ediyorsun.” diye sordu.
“Çünkü seni evde yalnız bırakamam.
“Ne yani ben gitmezsem sende mi gitmeyeceksin?
Genç adam “Aynen öyle sen gitmezsen ben de gitmeyeceğim!" diye cevapladığında merdivenleri yarılamışdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİN İÇİN (AŞKIN SINAVI)
Romance(Göl Serisi-1 ve Göl Serisi-2 birbirinden bağımsız iki ayrı hikayedir.) Fırtınanın ortasında küllerinden yeniden doğmaya çalışan bir kadın, o külleri bir arada tutmaya yeminli bir adam. ................. Yiğit yedek anahtarları arabada unuttuğunu fa...