Dön bana dön ki deniz gözlerinle tekrar hayata bulayım.

124 19 0
                                    

Sabah olmuştu ve camdan içeri giren güneş yüzüne vurmasaydı birkaç saat daha uyuya bilirdi. Denizin sihrinden mi yoksa yorgunluktan mı aylardır bu kadar huzurlu uyumamıştı. Aslında Eylül gittiğinden beri kalbi ve aklı özlemiyle kendine işkence ediyordu. Şimdi ise belki ondan uzakta olduğundandır belkide iyi bir uyku sayesinde kendini dinlenmiş hissediyordu.

Yatakta biraz oyalandı saat dokuzu geciyordu, hazırlanıp yarım saat sonra aşağı indi. Aslında aksam mola verdiklerinde fazla yememişti dislerini sıkmaktan. Yinede kendini hiç aç hissetmiyordu. Hafif bir kahvaltıyla günün ilk saatlerini geçistirmeye karar verdi.

Aklına Ferda'nın akşamki hali geldi. Bir insanın ağzı hiç kapanmaz mıydı. Ya konuşuyor yada yemek yiyordu. Allahtan şu tatilden sonra yüzünü bir daha görmek zorunda kalmayacaktı.

Aşağı indiğinde gece geldikleri için yorgunluktan fark etmemişti. Etrafa daha bir dikkatli bakınca küçük ama şirin bir yer olduğunu gördü. Minik dokunuşlarla sadeliği insanın içine işliyordu. Lüks otellerdeki gibi etrafta dolar işaretiyle bakan çalışanlar yoktu. Bir kaç tane görevli vardı ve herkese içtenlikle tebessüm ediyorlardı.

Çok acıkmamıştı ama dayanamayıp deyim yerindeyse tam bir köy kahvaltısıyla kendine ziyafet çekti. Her şey doğaldı bal kaymak yumurta, çeşit çeşit reçeller yok yoktu.

Kahvaltıdan sonra yediklerini eritmek için biraz yürüyüşle etrafı azda olsa keşfe çıktı. Pansiyondaki broşürü hatırladı. Çalış sahili çok yakındı otantik çadırlardan birinde kahve içmeye karar verdi.

Kahvesini yudumlarken bir taraftanda denize girenleri izledi. Saat ilerleyince biraz dolaşıp daha sonra pansiyona dönüp odasına çıktı. Burada olmak evde olmaktan daha iyi gelmişti. Fakat yalnız tatilin tadı olmuyordu. Omzundaki yaradan denize de giremiyordu. İlerde tekrar gelecekti. Şu anda uzun bir tatil havasında değildi. Bir kaç günden fazla kalamazdı en fazla iki gün daha dedi kendi kendine.

Akşam yemeğe inerken hemşirenin etrafta görmeden sesini duydu. Bir süre sonra etrafta iki bayanla birlikte masaların etrafında koşturduğunu gördü. Masanın birine su servisi yaparken "Yiğit beye şu masaya servis açın." diye seslendi.

Genç adam kendisine yer gösteren garsona gerek olmadığını söylese de kimse dikkate almadı. Sarmaşıkların altında tek kişilik servis açtıklarında teşekkür edip açık büfeye doğru yürüdü. Akdeniz mutfağından çeşitli lezzetlerden azar azar tabağına doldurdu. Yok yoktu hatta yaprak sarması bile vardı ama eli bir türlü gitmedi, önünden geçip masasına doğru yürüdü. En sevdiği yemek iken şimdi hiç bir tat almıyordu sevdiği iki kadının elinin dışında kimsenin yaptığını gözü görmüyordu.

Daha önce hiç bilmediği bir kaç yemeği sırf merakından almıştı. İlk olarak deniz börülcesinin tadına baktı , daha sonrada ilk kez gördüğü bamya kızartmasının tadına bakarken Gülsüm teyze yanına gelip istediği bir şeyin olup olmadığını sorduğunda "Her şey çok güzel." diyerek teşekkür etti.

Çalışan iki görevlide sürekli masasına gelip bir şey isteyip istemediğini soruyordu. Öyleki bardağındaki suyun boşamasına bile fırsat vermiyorlardı. Bu kadar ilginin Ferda dan dolayı olduğunu düşünürken diğer masalara da aynı özeni gösterdiklerini gördü.

Küçük bir yerdi fakat hem restoran hem de konuklar sayesinde bütün masalar doluydu. İnsanlar masada keyifle yemeklerini yerken Ferda elinde koca bir tabak yaprak dolmasıyla gelip karşısına oturdu. "Şunun bir tadına bak bakalım beğenecek misin?" diye sorduğunda genc adam önündeki tabakla zaten şok olmuşken senli benli konuşmasıyla yeni bir şok yaşıyordu. Tepkisi "Ben dolma yemem." oldu .

"O kadar yol arkadaşlığımız var bir tadına baksan."

"Yol arkadaşlığı mı."

Ferda "Hiç duymadın mı dostuda, düşmanıda uzun yolculuklarda öğrenirmiş insan. Ha sen düşman gözüyle görüyorsan orasını bilemem." dediğinde gözleri ile tabağı işaret ediyordu.

SENİN İÇİN (AŞKIN SINAVI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin